Hikmetin
çok çeşitli ve farklı tanımları yapılmıştır
Klasik
sözlüklerde hikmet kelimesinin “yargıda bulunmak” anlamındaki hukm masdarından
isim olduğu belirtilir; ayrıca “engellemek, alıkoymak, gemlemek, sağlam
kıllmak” manalarına gelen ihkam mastarıyla anlam ilişkisi kurulur
İbn
Düreyd’in tesbitine göre Arapça’daki “el-kelime mine’l-hikme” deyiminde geçen
hikmet kelimesinde “alıkoymak, gem vurmak, sakındırmak” anlamı daha çok
belirgindir
Zira Hikmet ile kastedilen şey, insanı iyi olana yönlendiren, çirkin ve
kötü olandan alıkoyan sözdür
Böyle
ahlâki muhtevalı özlü sözlere “hikmet”in yanı sıra “hüküm” de denmektedir 
İbn Manzur, hikmetin özellikle Allah’a nisbeti halinde, “eşyayı kâmil ilmiyle bilmek” manâsına geldiğini belirtir
İnsana
nisbet edilmesi halinde ise hikmet, “dengeli olma, orta
yol üzerinde bulunma, adalet niteliği taşıma” anlamlarına gelmektedir
Nitekim
eski Araplar “muhakkem” kelimesini “hikmetli, tecrübeli, olgun kimse” manâsında
kullanmışlardır 
Ragıb el-İsfehani ise hikmet terimini “ilim ve akılla gerçeği bulma” şeklinde tanımlamaktadır
Hikmet Allah için kullanıldığında “eşyayı bilmek ve onu en
sağlam ve kusursuz biçimde yaratmak”, insan için kullanıldığında “mevcudatı
bilip hayırlar işlemek” anl----- gelmektedir
Hüküm
hikmetten daha geneldir
Zira her
hikmet hükümdür, fakat her hüküm hikmet değildir
Hikmete “
Kur’an tefsiri, Kur’an ilmi” ve ‘nübüvvet” karşılıkları da verilmiştir 
Cürcani, “hikmet, insanın gücü ölçüsünde nesnelerin mahiyet ve hakikatlerini bilmesidir”, şeklinde bir tarifte bulunur
O, hikmeti
sözlü ve sözlü olmayan hikmet olmak üzere ikiye ayırır: Birincisi şeriat ve tarikat
ilimlerini kapsarken, ikincisi Hakikat’in sırlarını ihtiva eder
İlimleri
kitaplardan öğrenen bilginler ve halk yığınları için hikmetin bu türü zararlı
olabilir; çünkü bunu kavrayamaz veya yanlış kavrarlar
İbn
Kayyim’de de buna benzer bir taksim görüyoruz
O da, hikmeti amelî ve ilmî olmak üzere ikiye ayırıyor
İlmî hikmet, eşyanın perde arkasına muttali olmak ve sebep ile netice
arasındaki ilişkiyi bilmektir
Amelî hikmet ise, varlık düzeninde her şeyi yerli yerince koymak demektir 
Tahânevî de hikmetin buna yakın tanımlarını zikrettikten sonra, hikmeti, “amelî hikmet, münzel (indirilmiş) hikmet, siyasi ve medeni hikmet” gibi çeşitli bölümlere ayırır
Tahânevî,
hikmetin nebevî bir kaynaktan ne’şet ettiğini ve İslâm dünyasında Meşşai ve
İşraki iki kola ayrılıp yayıldığını söyler
O’nun,
bununla yaptığı tasnif, İslâm felsefe ekollerinin tasnifi gibidir
Hüküm hikmetten daha geneldir
Zira her
hikmet hükümdür, fakat her hüküm hikmet değildir
Hikmete “
Kur’an tefsiri, Kur’an ilmi” ve ‘nübüvvet” karşılıkları da verilmiştir 
Kur’an-ı Kerim’de hikmet
Kur’an-ı Kerim’de hikmet, 10 yerde kitap kelimesiyle beraber olmak üzere 20 defa geçer; ayrıca üç defa “mülk”, birer defa da “mev’ıza, hayır, âyet” kelimeleriyle birlikte kullanılmıştır; “hikmetün bâliğa” terkibi ise bizzat Kur’an’ı ifade eder
Bu
kelimelerin hikmetle birlikte kullanılması hikmetin hangi anlama delalet ettiği
hususunda çeşitli yorumlara yol açmıştır
Kur’an
terminolojisine dair günümüze ulaşmış en eski metinlerden biri olan Mukatil b
Süleyman’ın
(ö
150/767)
el-Vücuh ve’n-Nezâir adlı eserinde hikmetin, öğüt,
anlayış-ilim, nübüvvet, Kur’an’ı tefsir edebilme ve bizzat Kur’an’ın kendisi
olmak üzere beş vechi olduğu belirtilir
Müfessirler hikmeti çeşitli anlamlarda yorumlamışlardır
Kur’an’da
hikmetin, geçtiği her âyette aynı anlama gelmediği bir gerçektir
Dolayısıyla, içinde hikmet kelimesinin yer aldığı her âyet müstakil
değerlendirilmelidir
Meselâ,
haha sonra temas edeceğimiz üzere, kitap ve hikmet beraber kullanılırsa, hikmet
sünnet anl-----
gelebilir
Kurtubî,
Katade’nin bu konudaki görüşüne tefsirinde yer verir
Elmalılı, tefsirinde hikmetin 23 ayrı anlamını vermektedir
Onun
açıklamaları, büyük ölçüde eski müelliflerin yaptığı hikmet tanımlarının
tahlilinden ibarettir
Bunların
başlıcaları: sözde ve fiilde doğruyu tutturmak; hem bilgi, hem iş; ilim ve
fıkıh; anlamak, bilhassa varlıkların özündeki manâları ve Allah’ın emrini
anlamak; icat; varlık düzeninde her şeyi yerli yerince koymak; güzel ve doğru
işlere yönelmek; bilhassa devlet idaresinde Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmak;
Allah’ın emirlerini düşünmek ve onlara uymak; Allah’a itaat; vesvese ile
gerçeği birbirinden ayıran nur; doğru ve hızlı karar verebilme; ruhların sükun
ve emniyetinin son durağı; din ve dünya düzeni; ledünni ilim; ilhama devamlı
mazhariyet için sırrı saklamaktır
Ve hikmet,
bunların hepsidir 
Hadis-i şeriflerde hikmet
Hikmet kelimesinin hadislerde de Kur’an’daki anlamları doğrultusunda çeşitlilik arz ettiği görülmektedir
“Hikmet
mü’minin yitiğidir, onu bulduğu yerde alır” hadisi, Müslümanların, işlerine yarayan bilgiyi ve
doğru sözü kimden ve nereden geldiğine bakmaksızın alabileceklerine işaret
etmiş, bu durum dış kültürlerden uygun biçimde faydalanmaya meşruiyet kazandırmıştır
“Ben hikmet eviyim, Ali onun kapısıdır” hadisi, hikmetin ilim, nübüvvet ve sünnet
kavramlarıyla bağlantısını ortaya koyar
Efendimiz’in (s
a
s
)
Abdullah b
Abbas hakkındaki, “Allah’ım, ona hikmeti ve kitabın te’vilini öğret!”
duasındaki hikmetten kasdın, Kur’an’la amel etmek, sünnet,
sözde isabet, haşyet, üstün akıl, kendisiyle ilham ve vesvesenin ayırt edildiği
nur olduğu hadis şârihlerince belirtilmiştir
Buhari,
hikmet, nübüvvetin dışındaki görüş ve içtihadlarda isabet etmektir fikrindedir
Kamil Miras
ise, hadiste geçen “Kitabın te’vili”nden kastedilenin sünnet olduğunu beyan
eder
Hadislerde hikmet belli bir kişiye nisbet edildiği gibi, bir ülkeye de nisbet edilmiştir
Nitekim Hz
Peygamber
Yemen’den gelen bir heyeti karşılarken onlara, “İman Yemenlidir, hikmet
Yemenlidir” şeklinde iltifat etmiştir 
Yine bir hadiste, “Hikmetin yayıldığı meclis ne güzeldir” buyurulurken, bir başka rivayette de Kur’an’ı Kerim “hikmetin nuru” olarak nitelendirilmektedir
Görüldüğü gibi, hadis-i şeriflerde de hikmet, birbirine yakın da olsa, değişik manâlarda kullanılmaktadır
Sünnet – Hikmet İlişkisi
Buraya kadar, hikmetin değişik şekillerde kullanıldığını görmüş bulunuyoruz
Şimdi,
yukarıda arzettiğimiz bilgileri de kullanarak sünnet –hikmet ilişkisini
açıklamaya çalışacağız
Kur’an-ı Kerim’de 10 âyette kitap ve hikmet kelimeleri birlikte kullanılmıştır
Bu
âyetlerden bazıları şöyledir:
“Nitekim Biz, size aranızdan âyetlerimizi size okuyan, sizi (kötülüklerden, günahlardan, yanlış düşünce ve inançlardan) arındıran, size Kitabı ve Hikmeti öğreten ve bilmediklerinizi size öğreten bir peygamber gönderdik” (Bakara, 151)
“Andolsun ki Allah, aralarından âyetlerini okuyan, onları (kötülüklerden, günahlardan, yanlış düşünce ve inançlardan) arındıran, onlara Kitap ve Hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle mü’minlere lütufta bulunmuştur” (Âl-i İmran, 164)
“Ümmîler arasından, onlara (Allah’ın) âyetlerini okuyan, onları (kötülüklerden, günahlardan, yanlış düşünce ve inançlardan) arındıran, onlara Kitap ve Hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O’dur” (Cum’a, 2)
Bu âyetleri çoğaltmak mümkündür
Ancak bu
tür âyetler muhteva açısından benzerlik arzettiğinden dolayı tamamını
zikretmeye gerek görmüyoruz 
Bu ve benzer âyetlerde açıkça, Hz
Peygamber’e kitabın yanında hikmetin de verildiği beyan edilmektedir
Bu hikmetin kitap olması mümkün değildir
Çünkü, eşsiz bir belâğat mu’cizesi olan Kur’an-ı Kerim’in içinde gelişigüzel
kullanılmış kelimeler, maksadı bütün bütün kapalı ifadeler ve gereksiz itnab,
yani gereksiz yere sözü uzatma olamayacağından , söz konusu âyet-i kerimelerde,
hikmetten maksat, kitap veya kitabın bir kısmı olamaz; zira o zaman hikmet
kitap üzerine atıf yapılmazdı
Birbirine atıfla yanyana zikredilen iki şey, birbirinden farklı olmalıdır
Hikmetin
ne anlama geldiği tartışılabilir; ama şunu kesin olarak ifade ediyoruz ki,
kitaptan maksat, Kur’an olduğuna göre, hikmet, Kur’an’ın dışında ve
Rasûlüllah’ın misyon sahasına giren ve hemen Kur’an’dan sonra gelen bir şeydir
İmam Şafii, bu konudaki âyetleri sıraladıktan sonra şu sonuca varır: Allah Teâlâ, “kitap” deyince Kur’an’ı, “hikmet” ile de –görüşlerine katıldığım ehl-i Kur’an âlimlerinin dediği gibi– Rasûlüllah’ın sünnetini kasdetmiştir
Bu görüş,
Kur’an’ın ifadesine uymaktadır
Allah, en
iyisini bilir
Çünkü
Kur’an, önce kitabı, peşinden hikmeti zikretmiştir
Allah Teâlâ
da kendilerine, kitap ve hikmeti öğretmekle kullarına yaptığı ihsanı
zikretmektedir
Buradaki
hikmetin, Rasûlüllah’ın sünnetinden başka bir şey olduğunu söylemek de uygun
değildir
Sebebi
şudur: Allah Teâlâ, hikmeti, kitapla yanyana zikretmiştir
Ayrıca
Peygamberi’ne itaati ve herkese onun emrine uymayı farz kılmıştır
Allah’ın
kitabı ve Rasûlü’nün sünnetinden başka hiçbir söz için “farz” denilmesi caiz
değildir
Bunun
sebebi de Allah Teâlâ’nın, Rasûlü’ne imanı, kendisine iman ile beraber
zikretmesidir
”
İmam Şafii, bu ifadeleriyle şunu açıklamak istiyor: Allah Teâlâ, bütün bu âyetlerde hikmeti, kitap üzerine atfederek zikretmiştir
Atıfla,
yanyana zikredilen iki şey aynı olmayacağı için buradaki hikmet, sünnettir
Ayrıca
burada hikmetin, sünnetin dışında başka bir şey olması da mümkün değildir
Çünkü Allah
Teâlâ, bize hikmeti öğreterek ihsanda bulunduğunu bildirmiştir
Böyle bir
ihsan, ancak doğru, gerçek ve katındaki ilmine uygun bir şeyle olabilir
Şu halde
hikmet, kitap gibi uyulması gereken bir şeydir
Özellikle
Allah Teâlâ’nın, hikmetle kitabı beraber zikrettiğini düşünürsek, söylediğimiz
daha rahat anlaşılır
Hem Allah
Teâlâ bize, ancak kitabına ve Rasûlü’nün sünnetine uymamızı emretmiştir
Şu halde
hikmetin sünnet olduğu ortaya çıkmaktadır 
Pek çok müellif tarafından da bu âyetlerdeki hikmet sünnet olarak yorumlanmıştır
İbn Kayyim
de, müstakil olarak kullanıldığı zaman farklı anlamlara gelen hikmet kelimesinin,
kitapla birlikte kullanıldığında sünnet manasına geldiği görüşündedir 
Hz
Peygamber’in dışındaki peygamberlere de hikmet verildiğine göre, hikmetin
peygamberlik misyonuyla yakından irtibatlı olduğu söylenebilir
Taberî
hikmeti açıklarken şöyle demektedir: “Hikmet, bilgisi ancak peygamberin
beyanıyla idrak edilebilecek olan ilahi hükümleri bilmek, bu hükümleri ve
bunların delalet ettiği diğer hükümleri kavramaktır”
Müfessire
göre hikmet, nebevi misyonun bir yönüdür
Peygamber’in kendisine indirilen kitabı öğretme sürecinde ilahi hükümleri nasıl
açıklayacağını bilmesine ve onları bildirmesine, ayrıca bu şekilde elde edilen
bilgiye hikmet denir
Taberi, Hz
Davud’a verildiği kaydedilen (Bakara, 251) mülkün siyasi otorite, hikmetin ise
nübüvvet olduğunu belirtmektedir 
Kurtubi, hikmete verilen çeşitli anlamların sonuç olarak Kur’an veya sünnete delâlet ettiğini belirtir
“Onlara kitabı ve hikmeti öğretir” (Bakara, 129)
mealindeki ayetin tefsirinde hikmetin “kitabın doğru yorumu ve uygulanması”
anlamıyla sünnet kavr----- yaklaştığını söyleyen Kurtubi , Bakara suresinin 231
ayetindeki hikmeti, “kitapta nas olarak bulunmayan
şeyler hakkında Rasûlüllah’ın dilinden Allah’ın muradını açıklayan sünnet”
şeklinde tefsir etmektedir 
Söz konusu âyetler ve bunların tefsiriyle ilgili söylenenler, sünnetin kaynağıyla ilgili önemli ipuçları vermektedir
İmam Şafii,
meşhur eseri el-Ümm’de şunları kaydeder: “Peygamber’in
farz kıldığı her şey vahiy ile olmuştur
Bir okunan vahiy (vahy-i metluv) vardır, bir de doğrudan Hz
Peygamber’e vahyedilen ve Hz
Peygamber’in sünnet kıldıkları vardır
”
Şafii, bu ikinci çeşit vahyin, ister bazılarının dediği gibi Cebrail tarafından
Hz
Peygamber’in (s
a
s
)
kalbine ilka edilen bir bilgi olsun, isterse insanları doğru yola iletmesi için
bizzat Allah’ın kendisine bildirdiği bir bilgi olsun, herkesi bağlayıcı
olduğunu söylemektedir 
Şafii, bu yaklaşımı aynı kitabın bir başka yerinde şöyle ifade eder: “Peygamber, Allah’ın emri olmadan hiçbir konuda hüküm vermemiştir
Allah’ın, Peygamberine gönderdiği emirler iki kısımdır: Biri, bizzat Allah’ın
insanlara tebliğ edilmek üzere inzal ettiği vahiy; diğeri de Allah’tan “şu işi
şöyle yap” diye bir mesaj gelir, o da onu yerine getirir
”
Şafii, bu yaklaşımını delillendirmek için “(Ey Peygamber hanımları) oturun da
evlerinizde okunan Allah’ın âyetlerini ve hikmeti zikredin
”
(Ahzab, 34) âyetini anarak, vahyin ikinci kısmını “hikmet”le açıklar
Şafii
bir başka yerde de şöyle demektedir: “Bazı âlimlere göre, Hz
Peygamber’in sünnetinin tümü onun kalbine ilka olunmuştur ve onun sünneti de
hikmetin ta kendisidir” 
Konuyla ilgili İsmail L
Çakan’ın
değerlendirmesi ise şöyledir: “Kur’an-ı Kerim, hem lafzı hem de manasıyla vahiy
olduğu için ona vahy-i metluv (okunan vahiy) denilmektedir
Sünnet ise,
vahyin bir çeşit meal ve mefhumu olduğundan dolaylı vahiydir
Fakat lafız
olarak vahiy niteliğine sahip değildir
Bu sebeple
de ona vahy-i gayr-i metluv denilmektedir
İsmail Lütfü Çakan’a göre, Hz
Peygamber,
vahiy, üstün beşerî akıl ve nebevî akıl ya da peygamberlik birikimi (meleke-i
nübüvvet) denilen üçlü bir yolla ilim elde etme imkânına sahiptir
Vahiy gibi,
diğer insanların ulaşması mümkün olmayan bir bilgi kaynağıyla uzun süre temasta
bulunan beşerî aklın en üst seviyesine sahip bulunan Hz
Peygamber’de, meleke-i nübüvvet denilen bir peygamberane ictihad kabiliyet ve
birikiminin oluşacağı muhakkaktır
Bu meleke
sayesinde de Hz
Peygamber
(s
a
s
),
başkalarının intikal edemediği bir takım İlâhî gerçekleri kavrayıp en uygun
ifade ve uygulamalarla insanlara anlatır
Sünnetin
bilhassa Kur’an’ı ve Allah’ın muradını anlayıp, tefsir etmede ve uygulamada,
kendisine uyulması kesin olan ve başkaları açısından ulaşılamaz boyutu, işte
buradan kaynaklanmaktadır
Hz
Peygamber’deki
bu peygamberlik melekesine, diğer bir ifadeyle nübüvvet ilmine, Kur’an’ın
işaret ettiği kelimelerden biri, belki de en önemlisi hikmettir
Hz
Peygamber’in İlâhî iradenin beyanı niteliğindeki açıklamaları, İlâhî anlatım ve
denetim altındaki nebevi akıldan doğmaktadır, denilebilir
Sünnetin
bağlayıcılığı da işte bu İlâhî-nebevi niteliğinden ileri gelmektedir 
Son olarak İbn Teymiye’nin hikmetle ilgili dikkat çekici bir yorumunu nakletmek istiyoruz
İbn
Teymiye, seleften pek çok kimse gibi, hikmetin sünnet anl----- geldiğini kabul
ettiğini belirterek daha önce temas ettiğimiz farklı yorumları nakletmekte ve
bunların hepsinin hak olduğunu söylemektedir
Çünkü bu
yorumlar, emir ve yasakların bilinmesini, hak ve batılın ayırt edilmesini
içermektedir
Ancak
sünnet vasıtasıyla hak batıldan, hayır şerden ayırt edilebilir, kötü ve çirkin
ameller bilinebilir
Buna kitap
ve hikmet eğitimi de denilebilir
Bu,
Peygamberimizin önemli görevlerinden biridir
Bunun
kendisine emredilmiş olması, onun sadece bir tebliğci-nakilci olmayıp, toplumda
ciddi işleri yerine getirmekle yükümlü olduğunu gösterir
Çünkü
eğitim-öğretimin gerçekleşebilmesi için kişilerin bilgi ve becerileri
özümseyip, pratiğe dönüştürmesi gerekir
Hikmet,
zaten bir yönüyle amele ve tatbikata ilişkin bilgidir
Bu açıdan
o, toplum ve insan hayatını düzenleyen hükümler içerir
Özelde
Peygamberimiz, genelde bütün peygamberler, ümmetini/ümmetlerini hikmet
eğitimine tabi tutmakla onların hayatlarını vahiy doğrultusunda sürdürmelerini
sağlamış olurlar
Ayrıca bu
eğitimi gerçekleştirmekle insanlara daha önce “bilmedikleri şeyleri” öğretmiş
olurlar 
Sonuç
Değişik anlamları bulunan hikmet kavramı, görüldüğü gibi Kur’an ve hadislerde de çeşitli anlamlarda kullanılmıştır
Ancak
Kur’an’da 20 defa geçen hikmet kelimesi 10 âyette kitab ile beraber
kullanılmıştır
Hz
Peygamber’e
kitabın yanında hikmetin de verildiğini beyan eden bu âyetlerden kastedilen
manâyı, sonuç olarak şöyle özetleyebiliriz:
Hzİbn Manzur, hikmetin özellikle Allah’a nisbeti halinde, “eşyayı kâmil ilmiyle bilmek” manâsına geldiğini belirtir
Ragıb el-İsfehani ise hikmet terimini “ilim ve akılla gerçeği bulma” şeklinde tanımlamaktadır
Cürcani, “hikmet, insanın gücü ölçüsünde nesnelerin mahiyet ve hakikatlerini bilmesidir”, şeklinde bir tarifte bulunur
Tahânevî de hikmetin buna yakın tanımlarını zikrettikten sonra, hikmeti, “amelî hikmet, münzel (indirilmiş) hikmet, siyasi ve medeni hikmet” gibi çeşitli bölümlere ayırır
Hüküm hikmetten daha geneldir
Kur’an-ı Kerim’de hikmet
Kur’an-ı Kerim’de hikmet, 10 yerde kitap kelimesiyle beraber olmak üzere 20 defa geçer; ayrıca üç defa “mülk”, birer defa da “mev’ıza, hayır, âyet” kelimeleriyle birlikte kullanılmıştır; “hikmetün bâliğa” terkibi ise bizzat Kur’an’ı ifade eder
Müfessirler hikmeti çeşitli anlamlarda yorumlamışlardır
Elmalılı, tefsirinde hikmetin 23 ayrı anlamını vermektedir
Hadis-i şeriflerde hikmet
Hikmet kelimesinin hadislerde de Kur’an’daki anlamları doğrultusunda çeşitlilik arz ettiği görülmektedir
Hadislerde hikmet belli bir kişiye nisbet edildiği gibi, bir ülkeye de nisbet edilmiştir
Yine bir hadiste, “Hikmetin yayıldığı meclis ne güzeldir” buyurulurken, bir başka rivayette de Kur’an’ı Kerim “hikmetin nuru” olarak nitelendirilmektedir
Görüldüğü gibi, hadis-i şeriflerde de hikmet, birbirine yakın da olsa, değişik manâlarda kullanılmaktadır
Sünnet – Hikmet İlişkisi
Buraya kadar, hikmetin değişik şekillerde kullanıldığını görmüş bulunuyoruz
Kur’an-ı Kerim’de 10 âyette kitap ve hikmet kelimeleri birlikte kullanılmıştır
“Nitekim Biz, size aranızdan âyetlerimizi size okuyan, sizi (kötülüklerden, günahlardan, yanlış düşünce ve inançlardan) arındıran, size Kitabı ve Hikmeti öğreten ve bilmediklerinizi size öğreten bir peygamber gönderdik” (Bakara, 151)
“Andolsun ki Allah, aralarından âyetlerini okuyan, onları (kötülüklerden, günahlardan, yanlış düşünce ve inançlardan) arındıran, onlara Kitap ve Hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle mü’minlere lütufta bulunmuştur” (Âl-i İmran, 164)
“Ümmîler arasından, onlara (Allah’ın) âyetlerini okuyan, onları (kötülüklerden, günahlardan, yanlış düşünce ve inançlardan) arındıran, onlara Kitap ve Hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O’dur” (Cum’a, 2)
Bu âyetleri çoğaltmak mümkündür
Bu ve benzer âyetlerde açıkça, Hz
İmam Şafii, bu konudaki âyetleri sıraladıktan sonra şu sonuca varır: Allah Teâlâ, “kitap” deyince Kur’an’ı, “hikmet” ile de –görüşlerine katıldığım ehl-i Kur’an âlimlerinin dediği gibi– Rasûlüllah’ın sünnetini kasdetmiştir
İmam Şafii, bu ifadeleriyle şunu açıklamak istiyor: Allah Teâlâ, bütün bu âyetlerde hikmeti, kitap üzerine atfederek zikretmiştir
Pek çok müellif tarafından da bu âyetlerdeki hikmet sünnet olarak yorumlanmıştır
Hz
Kurtubi, hikmete verilen çeşitli anlamların sonuç olarak Kur’an veya sünnete delâlet ettiğini belirtir
Söz konusu âyetler ve bunların tefsiriyle ilgili söylenenler, sünnetin kaynağıyla ilgili önemli ipuçları vermektedir
Şafii, bu yaklaşımı aynı kitabın bir başka yerinde şöyle ifade eder: “Peygamber, Allah’ın emri olmadan hiçbir konuda hüküm vermemiştir
Konuyla ilgili İsmail L
İsmail Lütfü Çakan’a göre, Hz
Hz
Son olarak İbn Teymiye’nin hikmetle ilgili dikkat çekici bir yorumunu nakletmek istiyoruz
Sonuç
Değişik anlamları bulunan hikmet kavramı, görüldüğü gibi Kur’an ve hadislerde de çeşitli anlamlarda kullanılmıştır
Hz
Yine Hz
Âyetlerde açıkça, öğretmeden bahsedilmektedir
Bu âyetler, sünnetin kaynağının vahiy olduğuna veya Hz
Bütün âlimlerin, kitapla beraber zikredilen hikmet hakkındaki yorumları sonuçta sünnete çıkmaktadır
Şu halde söz konusu âyetlerde geçen “hikmet”, kitabın (Kur’an’ın) mücmelini tafsil, mübhemini tefsir, umumunu tahsis, mutlakını takyid ve yeni hükümler getirme çerçevesinde Hz
Hasan YENİBAŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder