MÜSLÜMANLAR BİR
BİRİYLE
NEYİN KAVGASINI VERİYORLAR
Müslümanlar arasındaki
tefrikanın
en belli başlı
sebeplerinden birisi de peygamber tasavvurundaki farklılıktan
kaynaklanmaktadır. Nedir bu farklılık?
Bunlardın sonuçları
neticesinde nasıl bir din anlayışı
ortaya çıkıyor?
diye bakacak olursak;
MÜSLÜMANLARIN BİR
KISMI NIN PEYGAMBER ALGISI; Resul Allah’tan
aldığı emirleri insanlığa
tebliğ
ettiği
gibi aklını, öngörüsünü, şartları
dikkate alarak, hiçbir
şeyi
şansa
bırakmadan
tam bir sanatkar ustalığı ile kitabın
maksadına
uygun işleyip
hayata uygulayıp sosyalleştirmiştir.
Kuran ile övülen örnekliğine
bakıldığında,
mesajların
nasıl
yapıldığından
ziyade niçin
yapıldığına
yönelik, maksadın ön planda tutulduğu görülür. O’nun ahlakı,
maksada verdiği önem
daima fiillerini nasıl yaptığının önündedir. Tabiri caiz ise, O, Kuran’ın
insana dönmüş
halidir. Sünneti
ise; Allah’ın
yapınız
dediği
emirlerin; akıllıca,
en nazik, güzel
ve insana yakışır biçimde
yerine getirilmesindeki sanatkârlığıdır.
Kırmadan,
dökmeden, üzmeden, bağırıp çağırmadan,
bu emirleri uygulamadaki sanatı…Onun örnekliğidir.
Mesela O komşusu açken sofrasına oturmamıştır.
Çocukların gönlünü daima hoş tutmuştur. Kimseye bağırıp çağırmamıştır.
Kimsenin fiziki yapısı ahlakı ile alay etmemiş, yakınlarını da bu konuda uyarmıştır.
Uyguladığı fiillerine yönelikte güzel
veciz sözler söylemiştir. Bir örnek verilmesi gerekirse “Komşusu
açken tok yatan bizden değildir” sözüne bakacak olursak, bu
duruma muhatap olan bir Müslüman elbet kafir olmaz. Ancak nebinin konuyu işlemekteki
zarifliği
inceliği
nezaketinin ifadeye dönüş biçimi, insanları
hayra teşviki,
yani onun üslubu
onun örnekliği
ve sünnetini oluşturmaktadır. İfade
edilen söz insana insanlığa
bir fayda içeriklidir.
Kuran’a uygundur. Kullanılış biçimi harikadır.
MÜSLÜMANALARIN ÇOĞUNLUĞUNUN PEYGAMBER
VE SÜNNETİ
ANLAŞILMA
BİÇİMİ İSE; peygamber
iki tür
vahiy almaktadır. Birincisi Kuran’dır. Burada Allah ın
emirleri sınırlı ve
anlaşılmaz
şekilde yer almaktadır. İkinci
vahiy gizli gelmektedir. Doğrudan kalbine
inmektedir. Buna gayri metlüv denmektedir. Bu vahiy Kuran’da
eksik olanları tamamlar. Ayrıca Kuran’daki
hükümlerin nasıl
yapılacağının
tarifi ile birlikte Allah ın Kuran’da belirtmediği
diğer
hükümlerin neler olduğu
ve bunların da nasıl
yapılacağına
yönelik bir açıklamadır!.
Biraz daha açıklamak
gerekirse
Ortada melekleştirilmiş
tabiri caiz ise robot bir peygamber var. O Sadece kendisine gelen iki tür vahyin birini insanlara
tebliğini
sağlıyor.
Diğer
vahiy ile de, birinci vahyin Allah tarafından
nasıl
açıklandığının
insanlara anlatımı ve
oradaki hükümlerin neler olduğunun
açıklanma
görevini yapıyor!.
İhtiyaç duyduğu
alanlarda da Cebrail’den
yardım
alarak emirleri şekillendiriyor! İnsan
olarak kendisinin ortaya koyduğu hiçbir şey
yok. Zira O’nun
özgün iradesine bırakılan
hiçbir şey
yok. O adeta melek! Bu algıyı güçlendirme adına
bu konu ile alakası olmayan necm 3 deki ayeti delil gösterilmesi ümmet arasında
geleneğin
din haline gelmesini büyük oranla sağlamış
bulunmaktadır!. Oysa vahyin resule geldiği
dönemde, Mekkeliler gibi sıradan bir hayat yaşayan
Allah resulü
bir gün halkın
karşısında
çıkarak
kendisine vahiy geldiğini ilân etmesi üzerine, buna karşılık
Mekkeliler de onun delirdiğini, cinlendiğini,
sapıttığını
ileri sürmüşlerdir.
Mekkeliler bununla da kalmamış, Muhammed (as)’in vahiy ile aldığını söylediği sözleri kendisinin uydurduğunu,
bunu da kendi hevasına, kuruntularına
ve çıkar
beklentilerine kapılarak yaptığını
iddia etmelerine karşın, yüce Rab’bın
vahiy ile topluma seslenişidir. Bu ayetlerin geliş
sebebi.. Ayetin söylediği
de Necm “(1-4) “Battığı
zaman yıldıza
andolsun ki, arkadaşınız
Muhammed sapmadı, azmadı.
O, arzusuna göre
de konuşmuyor.
Bildirdikleri, kendisine vahyolunan bir vahiyden ibarettir” Başka bir olayda bir savaş
sonrası ganimet dağıtımında resulün uygulamasına itiraz edenlere karşı
yüce Rab haşır 7 de “ peygamber size neyi verdiyse onu alın” diye seslenmiştir. Bu ayetleri konumundan kopartıp
Allah resulünün gündelik hayatında
her bir sözünün her bir hareketinin vahiy
olduğuna
delil teşkil
ettirilmesi peygamber algısında
büyük bir uçurum oluşturmuştur!
Din içinde yeni dinlerin fırkaların yerleşmesine
neden olmuştur! Bunun gündelik hayatta ve peygamber
anlaşılma
bicimi;
O’nun konuştuğu
her bir şey
ile yaptığı
her bir şey
vahye bağlı! Böyle
bir peygamber algısı
topluma yerleştirilince Onun yemek yeme şekli,
tuvalet yapma şekli, yatıp
uyuma şekli,
giyinmesi, nefes alıp vermesi, kısaca
yaptığı
her bir şey
atlamaksızın
atılmaksızın vahiy ürünü olduğundan
din sayılmaktadır.
Resulün bütün davranış ve
sözleri Kuran’da
geçmiş
olsaydı
farz sayılacaktı.
Ancak yapması ve konuşması gayri metlüv
vahiyde belirtildiği için bütün fiillerinin şekli
sünnettir!!
Dikkat edilirse anlayışın ürettiği sünnette insana ve insanlığa
katma değer üretmeye yönelik pek bir şey
görmek mümkün değildir.
Doğrudan
arap geleneğinin yaşanmasını
bile bir vahye bağlanmış
olmasını!!!
Sarıklı kılınan
bir namazın aşırı övülmesi! Bundan elde edilen sevap bile cennetin kazanıla
bileceği
imalarının
verilmesi! Vs. Bu bakış
tarzının
oluşmasında dinin
değil Arap geleneğinin
baskınlığı görülür!
Bu anlayışta,
Muhammed Allah'ın nurundan ilk yaratılandır. Allah’ın sevgilisidir! Kainat
ondan ve onun için yaratılmıştır.
Doğar doğmaz ümmeti için secdeye kapanmıştır! Sünnetli doğmuş, o gece alem nura
gark olmuş, putlar yere düşmüş, ateşpereslerin ateşi sönmüştür! Başının
üstünden beyaz bir bulut gittiği yerde onu takip eder, Safi nur olduğundan
gölgesi yere düşmemiştir!.
Hiç ihtilam olmamış, vücuduna pire sinek vs. gibi
haşerat
konmamıştır. Kakası
dahil geçtiği
mekan günlerce misk-ü
amber gibi kokar, kakasını toprak hemen yutardı!
Onun sümüğü, idrarı ve dışkısı
dahi şeriftir.
Önüne çıkan
zorlukları mucizelerle aşar,
isterse ayı ikiye böler, güneşi
batışını
engeller, parmaklarından su akıtır.
Bir bardak süt
ile bir orduyu doyurur. Namazda önünü geçen çocuğa
beddua ederek felç olmasını sağlar.
Sol elini kullanan bir adama sağını
kullanmasını söyler. Adam kullanamadığını söylemesi üzerine, kötürüm ol der! Adam sol yanını
bir daha kullanamaz!. Bir gecede bütün hanımlarıyla
beraber olmuştur! Otuz kırk
erkekten seksi yönden daha güçlüdür. O ölmemiş olduğundan
halen hanımlarıyla cinsel ilişkiye girer.(herhalde hanımları da ölmemiştir1)
Dokuz yaşında
kız çocukları
ile evlenmekte beis görmez!
Allah’ın azap yapmak istediklerini şefaat ederek kurtarır!. Allah namazı 50 rekat farz kılar, o beşe
indittirir! Dolayısı ile Allah tan daha şefkatli bir görünüme sokulur!. Haşa O Allah değil, ama O'ndan başka da
değildir. İşte müşrik inancının ürettiği PEYGAMBER!
Bunlar bizim sahih adı
ile dinde kaynak olarak gördüğümüz rivayetin getirdiği
anlayıştır! Toplumun dinini şekillendiren kaynaklarımız!...
Kuran Resul için insan demesine rağmen
böylesi bir insan olabilir
mi? Bu güç ve kudretteki bir insan bu
hayata nasıl örneklik
teşkil
edecek?..!
Allah Allah…! Bu nasıl
bir din yarabbi….
Acaba diyorum Allah resulü öncesi cahiliye dönemine mi döndük! Atalar
dininin yeni bir tezahürünü mü yaşıyoruz.
Kuran’a bakıyorsunuz
hiç böyle bir şey
söylemiyor. Eğer
modern dönemin cahiliye kafasını yaşamıyorsak,
pekiyi bunlar nerden çıkıyor!..?
ALLAH RESULÜNÜ KURAN DIŞI ALANLARA ÇEKENLERİN BU İŞTEN
KAZANÇLARI NELEERDİR?..!..?
Allah resulünü mucize ve kerametlerle donatarak insani yönünü
sıfırlayıp,
melekten bir peygamber icat edilmesinin kaynağı elbette rivayetlerdir. Bu rivayetleri uyduranlar; Allah resulünü kendi iradesi ile hiçbir şey
yapamayan bir kuklaya çevirdiklerinin farkında
değiller
miydi?..! Bütün bu hokkabazlıklar
iyi niyet ile mi yapmışlardı!..?
Peygamber her sıkıştığı
ortamda, mucize göstermesi, gayba vakıf olması, Kuran dışı
gayri metlüv
vahiy aldırılması
yada Cebrail’in yardıma yetiştirilmesi
bir peygamber sevgisi miydi acaba!..? Yoksa bundan ziyade yeni üretilecek sahte resul, şeyh,
mürşit, gavs, adları ile dine sokulmaya çalışılan
sahtekarlıklara alan açma, onlara tabi olacak köle ve kişiliksiz
toplumlar oluşturma manevraları mıydı!..? Sonuçtan
bakıldığında
görünen ortada!. İslam
dünyasının
bugünkü hali! O günkü gayretler ta o zamandan
meyvesini vermiş üretilen sahteliklerin her
birisi yeni yollar icat etmiş, ümmet bölük pörçük olmuş! Allah tan gayrimetlüv vahiy aldıklarını
iddia ederek Allahtan rol çalanlar;
kendilerini kurtarıcı konumuna getirmişlerdir. Kendilerine bağlananlara her türlü naneyi yemiş
olsalar dahi son nefeste imanı kurtarıp,
dolayısıyla
cennet garantisi verdikleri görüyoruz! Bunlarla birlikte emeksiz dünyalarını da
mamur etme sihirbazlığını öğretileri
de mevcut! . Nedir bunlar? Dua, salavat,
rabıta,
hatme yaparak çalışmadan
da, zengin olmak, sınıf
geçmek, başarılı
olmak, bir okus pokus ile isteklere ulaşılması
gibi akla ziyan etkiler-yetkiler üretilmiştir!...
Bunlarla kalınsa
ya; Allah resulün ün saygı gösterdiği
birey, saygı değer
insan; bunların karşısında düşünmeyen akıl
etmeyen, aklı bağlandığı
kimselere teslim eden, sorgulamayan, şeyhin
sözünü Allah ın sözünün üstünde gören, insan putlar karşısında
yerlerde sürünen , el etek öpen, sünepe insan kişiliğinin
yok edilerek sıfırlama
duygularının
din diye verilmesi….. …..
Bütün bu ve buna benzer ne kadar söz ve davranış varsa
bunların hayata geçirilmesi Allah resulü üzerinden yapılmıştır.
Allah resulü
ded ki!!!...ile başlayan bu tür yalanları Kuranda ki ilgili ayetlerin altına da
yapıştırdı mı, aynı sözü haşa Allah da söylemiş oluyor!!! Resulü
konuşturdukları yetmiyormuş gibi, Kuran’da Allah’ın
maksadı dışında
konuşturulmuştur.
Uyanmak gerek zira şeytan insanı
iyi niyet
tuzaklarıyla avlıyor.. Her insan bulunduğu
noktayı kuran ı hakem yaparak sorgulaması gerek. dini şekilden
ziyade
özden anlamamız gerek. Din diye
ortaya konan şeylerin
nasıl yapılacağından ziyade
niçin
yapılması gerektiğini
yani
maksadı öncelememiz
gerek. Niçin leri öğrenen
insan
nasılı zaten öğrenir.
HANGİNİZ
MUHAMMED?.....!
Bir Allah resulü,
Bir nebi ki…. Bir toplumun, bir grup insanın
yanına
geldiğinde
kimsenin kendisi için
ayağa
kalkmasına
rıza
göstermez. Boş
olan yere oturur. Diğer insanlardan görüntü ve giysi yönünden hiçbir ayrıcalığı
yoktur. Toplumun dertleri meşveret
edilmektedir. Bir yabancı, kalabalığın
içine dalar. Gayet telaşlıdır. “
HANGİNİZ
MUHAMMED?”
diye sorar. Zira toplulukta farklı
birini göremez. İçlerinden birisi gayet nazik
normal bir ses tonu ile “BENİM
MUHAMMED” der…. Aman Allah’ım..! Bu ne mütevazılık… Üstelik bu kişi ALLAH ın
elçisi dir. Hem de devlet başkanı. Örnekliği
ile Allah tarafından insanlığa
takdim edilen, ahlak abidesi..
Etrafında bulunan ve
bulunmayan bütün arkadaş
dost ve akrabalarından hiç
birisi, O’nun yüzünü görüp, ayaklarına
kapanarak, O’nun
sac ve sakalını öperek , abdest suyunu içmeye kalkarak, cennete gidileceğini
düşün kimsecik yok!. Üstelik böyle bir beklenti içinde olan da yok!. Öyle
bir vadi de yok. İnsanı
putlaştırmaya
yönelik eylemlere son derece
mesafeli, bu konuda sık sık
ikazları da
var. Zaten kendisinin gönderilme amaçlarından
birisi de bu tür içinde şirk
barındıran
eylemleri karşı mücadeledir.
… Kuran ın
anlattığı
Allah resulüne
baktığınızda,
Allah ın O’na biçtiği
rolü, O’nun görev ve yetkisinin sınırlarını bütün sahabe bilmekte. Allah
resulü onlara bir şey tebliğ
ettiğinde
soruyorlar; Ya resulullah bu senin içtihadın mı?
Yoksa Allah’ın
emri mi? Bunu niye sorarlar? Allah resulüne
güvenmediklerinden mi? - Hayır
asla! Ona kendilerinden fazla güvenmekteler. Ama bu sorgulama resulün öğretisinin
sonucudur. Nedir bu öğretisi? Resul
(elçi)
sıfatıyla
ona gelen vahyi, eksiksiz, zamanında insanlara olduğu
gibi açıklaması
yani tebyin görevini
yerine getirmesi. Buna kimse itiraz
etmez. Allah doğru
söyledi derler. Sorguladıkları şey, nebinin içtihatlarıdır. Zaman zaman nebinin içtihatlarına
sahabe katkı yapar, Âl-i
İmrân sûresi: 159 de belirtildiği üzere nebi sahabe ile müşavere
yapar. farklı görüşler
dinlenerek sonuca varılır. Yönetime toplumda katkı sağlamış
olur. Ortada aklını
teslim etmiş, süklüm püklüm bir sahabe yoktur. Bu görüntü; Allah resulünün 23 yıllık
dini tebliğ ve örnekliği
sonucu oluşturduğu
toplumun geldiği son nokta. Özlemini
duyduğumuz
bir kare! Benzemeye çalışalım
derken ürettiğimiz
şeyler
her saniye bizi ondan uzaklaştırıyor.
İşte çakma kopyalar!
GÜNÜMÜZDEKİ MANZARALAR!
Cadde iki yanlı
boydan boya kadınlı
erkekli insanlarla dolu…
Umutla heyecanla birini bekliyor! Onun yüzünü görüp, elinden tutup öpebilsin! Onun gözü ile görülebilsin ki, cennete
gidebilsin.! Saatlerce bekleme sonunda dört beş
iri adamın
tabut vari bir salın üzerinde zor taşıdığı
iri yarı
bir zat çıkageliyor!
Adam; cübbeli, sarıklı,
sakallı, iyi bakımlı ve
güneşe
fazla çıkamamış
olmalı ki
yüzleri de bir hayli
parlak!, Fakat, sürünerek yaklaşanlara,
elini ayağına sarılıp öpmek isteyenlere elini zor
verip, etrafa zor baktığından
anlaşıldığına
göre, yaşlılık
ve rahatsızlık
nedeni ile kendi kendini taşıyamaz duruma gelmiş!. Kendisini görerek cennet umanlara görüntü vermeye çıkan bu
fani zat, Bir kısım
insanlar tarafından alim olarak bilinir.…! İyi
de nasıl
bir alimdir ki, üstelik
adına
yazılmış piyasada tefsir kitabı da
var. Allah resulünün yüzünü görenlere cennet vadi yok iken, bunlara bu torpili rüşveti
kim veriyor?..! Bunlar yeni moda bir din
görüntüsü mü!..? Eğer öyle değilse, Onun yüzü Allah resulünün yüzenden daha mı kıymetlidir!..?
Bu görüntü dinde
yenilik yada reform
mudur!..? Ya da islam adı
ile yeni bir din mi geldi!...?
Bir başka manzara; İri yarı, cübbeli sarıklı
sakallı
bir adam! Son model gayet lüks bir araç, korumalar etrafta fır fır dönüyor. Gayet iyi bir giyim, besili olmalı
ki, eli yüzü parıl
parıl
parlıyor!.. Etrafında
bir yığın
insan.. Yüzlercesi uzaklardan taşınmış,
yol yorgunluğu,
çoğu
ser sefil!.. Onlara nasihat veriyor. Din
anlatıyor..“Gavsın
evlatlarına
yakınlarına
hizmet edeceksiniz, onlara kul köle
olacaksınız,
bunlar sizin üzerinize
farzdır
vaciptir, sünnettir” deyip nasihatine devam
ediyor. Sonrası gelenlerden tövbe alınıp
hatme tarifi yapılıyor. İlerleyen
sürede acıkan
garibanlara gizli borudan kazanlara akan,
bitmeyen çorba
imajı
ile keramet vurgusu eşliğinde acık
mekanda, ayak üzere bulgur çorbası
servis ediliyor!... Karnı doymayan insanların hemen yanı başlarındaki
gavsın
evlatlarının
lokantalarından, karnını
doyuruyor. Farz vacip ve sünneti yerine getirmek içinde evlatların
mağazalarından bolca alış
veriş
yapılıyor. Onlara göre
dinin en güncel
sorunu, gavsın
evlatlarının
rahat etmesi, onlara kul köle
arayışı, çiftliklerde bedava çalışacak
köle işçiler.! Üstelik
bu cahil sürülerinin bir çoğu
Kitabı yüzünden okuyacak ne kapasitesi
ne de yeterlilikleri var… İnsanlar
bunların
etrafında
toplanıp şefaat
umuyor. Gelenlere bolca gavsın kerametleri anlatılıyor.
Rüyalarda gavsın müntesiplere
şefaatinin
nasıl gerçekleştiği vuslatın
son noktası!
Gavs, kibrit kutularının içinde taraftarlarının
ruhlarını
cennete taşıyor.!...... Herkeste bir mutluluk, bir
rahatlama…!
Aşağı
yukarı
bir birine benzeyen islam dünyasındaki
binlerce örnekten
iki kesit!
Yine onlarcasından
bir tanesi; Asrın son 33’cü müceddidi iken vefat etmiş
ama kılıç kınından
çıktığı an
daha iyi kesmesi gibi, vefatı
her şeyi
bitirmemiş!
Kainatın ve müritlerin
üzerine tasarrufu hala devam
etmektedir!. Tabi bunu zahiriler anlayamaz. Zira bu tasarruf, ehline
malumdur. Efendi hz.lerinin içtihadına
göre kıyamet
iki bin yılında
kopacaktı.
Ancak yürüttükleri Kuran’ı yüzünden okuma hizmetleri sayesinden Allah dünyanın ömrünü uzattı!
Bu yol öylesi bir yol ki, demirden
ayakkabı
giyilse o eskiyene kadar bütün dünyayı
dolaşılsa
bulunmaz iken, Kısmeti olanlar, geçmiş
atalardan birisinin duasını
alanlar ancak bulabilir! Kadınların
hac’ca gitmesi sakıncalıdır. Şu
an bankaların verdiği
faiz de faiz değildir. Zira, ülke islam ülkesi değildir!
Günlük ibadetleri dışında
Nakşi
ve kadiri hatimlerinin yanında günlük rabıta
yapılır.
Beş yıldızlı
yurt yapımı için paraya çok ihtiyaç vardır. Çok para yardımı
yapanların
itibarları da çoktur!
Çok kuran okunur. Anlamına
pek ihtiyaç
duyulmaz. Zaten büyük alimler maksadı
kitaplarına
yazmıştır. İsteyenler
onlardan okuyabilir. Ama en itibarlı
kitap anlamına ihtiyaç duyulmayan Kuran’dan sonra Rabbani nin metubatı dır.
Tabii ağabeylerin
bilgisi de!
SONUÇTAN ANLAŞILACAĞI ÜZERE; Ülkemizde
vatandaşa
anlatılan
yada vatandaşın anladığı
din anlayışının özetinden bir kısmı
bu! Daha Kuran’ın üzerinde tutulan, gece gündüz ibadet niyetiyle okunan risalecilerden
bahsetmedim. Risaleyi oku gir cennete!
Risaleyi haşa Allah dikte ettirmiş
ya! Kuran okuma insanı kurtaramaz
iken!!!
Bunlardan her hangi birine girilerek, Emeksiz, amelsiz istediğin
kadar yoldan çıkmış,
kul hakkı
yemiş
ol, ne olursan ol! Birilerine bağlanıp yüzünü görüp, elini ayağını öperek, imkanlarını
onların
emrine vererek, arazilerinde bedava çalışarak,
onların gözü ile görülerek, sözlerini din olarak kabul
ederek, onların yüzü suyu hürmetine
cennette gideceğini uman bir
anlayış!..
Hem Kuran’ iman esaslarınızdan
biri olacak, hem onun ne dediğinden haberiniz
olmayacak! Üstüne üstelik Kuran’ın
reddettiği şeyleri
din adına
hayatınızın
bir parçası
olacak! Bu anlayışlar son yüzyılda
üretilen bir şey
değil!
geçmişin
mirası! Dini daha iyi yaşamak
adına
farklı
amaçlar uğruna
dine sokulan hurafelerin kitaplaştırılması ve
onların
Kuran yerine konulmasının
sonucudur. “Kuran anlaşılmaz
yalanını” ilaç diye yutanların
geldiği
nokta.! Birileri tarafından atanan sonra da evliya diye pompalanan çakma resullerin sözleri,
eylemleri fersah fersah makam olarak
Kuran’ın
ve nebinin üstünde!. Bu yapıların
elinde dini öğrenenlerin
tek hakikati yukarda anlatmaya çalıştım. Bunların düşünme ve araştırma
özgürlükleri ellerinden alınması
nedeniyle farklı hiçbir görüşe
tahammülleri yoktur. Ama ilahiyat
eğitim
alıp
da bunların değirmenine
su taşıyanlar
tarih boyunca azımsanmayacak kadar çoktur.
KURAN bu kadar
gündemde ve acık iken, buna rağmen
herkes bulunduğu noktadan o kadar emin ki!.. Bu Kuran’
acaba herkese ayrı şeymi
söylüyor diyesi geliyor insanın!
Elbette öyle değil.
Bu inanç bicimi ve davranışların
ayakta kalması;
Kuran yetersiz bulma, güvendiği
kitaplardaki yalanları Kuran’ın
anlamı
zannetme, sünneti
şekle indirgeme, Kurtarıcılara
umut bağlayarak
beleşten
cennet arzusundan gelmektedir.
İşin aslı
ise; insanı yücelterek putlaştır şirk
batağına
düş!
ALLAH VE RESULÜNE UYUN VE İTAAT EDİN NE DEMEK
Yüce Rab, insanı
yarattı. İnsanın
mutlu ve güzel
bir hayat sürmesi
içinde onlara peygamberler
vasıtası
ile yol gösterdi.
Vahiy gönderdi. Gönderdiği vahiyde,
elçi tayin ettiği resullere sakın
ha sizler benim sözlerimden
zerre sapmayın. İkinci
bir paralel yol icat etmeyin dedi. Elçiler, Allahtan aldıkları
emirleri eksiksiz, geciktirmeksizin insanlığa
tebliğ
etti. Yüce Rab emirlerini tebliğ
edene Resul (elçi) derken, uygulayan aynı kişiye
resul sıfatı
ile karıştırılmasın
diye de Nebi dedi. Yüce Rab resuller vasıtası
ile bütün insanlığa, “Allah ve resulüne uyun, itaat edin “ dedi. Bu çağrıyı
insanlar iki şekilde anladılar.
Birincisi, Allah ın sözlerine, emir ve
nehiylerine uyulması, ayrıca
resullerin de emir ve nehiylerine de uyulması. Şeklinde
anladılar.
İkinci görüşte,
Allah kendisi doğrudan hiçbir insan topluluğuna
seslenmedi. Baştan beri bütün emirlerini insana
hemcinslerinden seçtiği birisi
ile iletti. Seçtiği elçiler de, Allah’ın
emirlerini insanlığa eksiksiz tebliğ
etti. İnsanlar
bu emirlerin Resuller tarafından icat edildiğini
sanmamaları için
de Resullerin, sizlere tebliğ
edilenleri sakın onların sözleri ve fikirleri sanmayın.
Onların bütünü benimdir. Demeyi de ihmal
etmedi. Necm 2: Arkadaşınız
(Muhammed) ne sapmıştır,
ne de azmıştır.,
Necm 3: Ne de kendi kişisel arzusundan konuşmaktadır.
Necm 4: O (nun konuşması
kendisine ) vahye dilenden başkası değildir.
Elçinin getirdikleri kendi sözleri değil,
Allah’ın sözü olduğunu
söyleyen yaradan, bir başka
yerde de, elçiye
itaat ederseniz Allah’a
itaat etmiş olursunuz demiştir. Dolayısı
ile elçiye uyup itaat etmek aslında
Allah’a itaat anlamındadır.
Zira zaten elçi
de Allahtan aldığı vahye uymaktadır. Görüldüğü gibi elçi vahyi Allahtan aldığı
gibi insanlara tebliğ etmektedir. Onun getirdiklerine itaat ne anlama geldiğine
bakarsak;
Maide 92:
Allah’a itaat edin, resule itaat edin, sakının.
Eğer
yüz çevirirseniz şunu
bilin: Bizim resulümüze düşen
sadece apaçık
bir tebliğdir.
Teğabün
12: Allah’a
itaat edin, resule de itaat edin. Eğer
yüz çevirirseniz resulümüze düşen,
apaçık
bir tebliğden başkası değildir.
Kuran’da
Allah’a itaat etmiş
olmanın
ispatı
olarak onun resulüne
yani elçisine itaat birlikte anılıyor.
Dikkat edersek, bu noktada hep resul yani elçi
kelimesi kullanılıyor.
Kuranda itaat söz
konusu olduğunda hep “resul-elçi” kavramının
kullanılmasının
hikmetini de anlamış olmamız
gerek..
Biz vahiy ile ancak Resul ile, yani elçi’leri
aracılığı
ile muhatap olabildiğimize göre, itaat söz
konusu olduğunda Allah ile elçi hep birlikte anılmıştır.
Yani, elçi’ye itaat etmeden vahye
muhatap olmak zaten mümkün olmayacaktır.
Allah, kendi sözlerini
bize sadece resulleri aracılığıyla
bildirdiği
yani resulün sözü Allah’ın sözü olduğu için resulün helal kıldığı
Allah’ın
helal kıldığı,
haram kıldığı da
Allah’ın
haram kıldığıdır.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
Araf 157 de “onlar ki, ellerinde Tevrat ve İncil'de
tanıtılmış bulacakları Rasul'un, o Kitap Ehli'nden olmayan peygamberin izinden
gidecekler; (o peygamber) onlara iyiliği
emredip kötülükten sakındıracak,
temiz ve yararlı şeyleri
onlara helal kılıp
pis ve zararlı şeyleri
onlara yasaklayacak; sırtlarına
vurulmuş
olan yüklerini indirip öteden beri (özgürlüklerine) vurulan zincirleri
çözecek. Sonuçta ona inanan, onu el üstünde tutup destekleyen ve ona yücelerden
bahşedilen
ışığın
ardına
onunla birlikte düşenler
kurtuluşa
erenler olacak.”
Yukarıdaki ayetlerde “o kendi heva ve hevesinden
konuşmaz” diye işaret
edilen peygamberimizin hemen her konuşmasını,
iki dudağı
arasından
çıkan
her şeyi kapsadığını düşünmek büyük bir hatadır.
Orada işaret
edilen sadece vahyin olduğu gibi tebliği
konusunu kapsar. Zira onlar insandır.
Allahtan aldıklarını
eksiksiz tebliğ etmek bir görev ve sorumluluk iken
insan olarak onları uygulaması
aynı şey
değildir.
Sözün özü, Elçi’ye itaat etmeden Allah’a itaat de mümkün
olmayacaktır.
Yukarda belirtildiği üzere Allah, Kuran’ın
emirlerini sosyal hayatta uygulayıcı
olana da Nebi dedi. Nebiler, Allah’ın emirlerini maksat ve amacına
yönelik sürdürdükleri faaliyetlerini aklını öngörüsünü, geleneği,
dikkate alarak uygularlar. Uygulama şekilleri
onların
kişisel
içtihatlarıdır.
Uygulama aşamasında
Nebiler hata da yapabilirler. Nitekim, Kuran’da
nebilerin bir çok
uygulamaları eleştirilmiştir.
Misal, Yüce Rab; İbrahim
aleyhisselamın müşrik
olan babasına ettiği
duayı,
Nuh aleyhisselamın oğlu
ile ilgili çağrısını örnek almayın
demiştir.
Abese 1- (Peygamber) Yüzünü ekşitti
ve döndü. 2- Kendisine âmâ geldi, diye. 3- Ne
bilirsin, belki o temizlenecek? 4- Veya öğüt belleyecek de öğüt ona fayda verecek. 5-Ama
buna ihtiyaç
hissetmeyene gelince 6-Sen ona yöneliyorsun.
7- Onun temizlenmemesinden sana ne? 8- Ama sana can atarak gelen 9- Allah'tan
korkarak gelmişken 10- Sen onunla ilgilenmiyorsun. 11-
Hayır
hayır,
sakın. Çünkü o Kur'an bir öğüttür.
Şuara 3-(Resulüm!) Onlar iman etmiyorlar
diye adeta kendine kıyacaksın!
4- Biz dilersek onların üzerlerine gökten bir ayet (mucize)
indiririz de, ona boyunları eğile
kalır.
Enam 35-Eğer
onların yüz çevirmesi sana ağır
geldiyse, haydi gücün yetiyorsa yerin içine (inebileceğin)
bir delik, ya da göğe (çıkabileceğin)
bir merdiven ara ki onlara bir mucize getiresin! Allah dileseydi, elbette onları
hidayet üzerinde toplardı. O
halde cahillerden olma!
Hud 112- İşte
bundan dolayı emrolunduğun
gibi doğru
ol! Beraberindeki tevbe edenler de (doğru
olsunlar). Aşırı
gitmeyin! Muhakkak ki O, bütün yaptıklarınızı görüp durmaktadır
Kâfirun 1-De ki: Ey kâfirler 2- Sizin taptıklarınıza
ben tapmam.
Bakara 144-Doğrusu,
biz, yüzünün semaya yöneldiğini,
orada şekilden
şekle
geçerek, aranıp
durduğunu
görüyorduk. Artık
seni hoşnut
olacağın
bir kıbleye
çevireceğiz.
Haydi bakalım, yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. Siz de ey müminler, nerede olursanız
olun, yüzünüzü o tarafa doğru çevirin! Kendilerine kitap
verilmiş
olanlar da kesinlikle bilirler ki, Rablerinden gelen o emir haktır. Ve Allah, onların
yaptıklarından
ve yapmakta olduklarından gafil değildir.
Tevbe 80- Onlar için Allah'tan ister mağfiret
dile, ister dileme. Onlar için
yetmiş
kere mağfiret
dilesen de yine Allah onları affetmeyecektir.
Bu, onların Allah'ı ve
Resulünü inkâr etmelerinden dolayı böyledir. Allah, böylesine baştan
çıkmış
fasıklar
güruhuna hidayet etmez.
Tevbe 84-Ve onlardan biri ölürse asla namazını kılma
ve kabrinin başına gidip durma. Çünkü onlar Allah'ı ve
Resulünü tanımadılar.
Ve fasık
olarak can verdiler..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder