16 Ekim 2018 Salı

SÜNNETİ ANLAMA ÇERCEVESİNDE SAHABE VE MÜŞRİKLER ALLAH RESULÜNÜ NASIL ANLAMIŞLARDI? 2


MÜSLÜMANLAR BİR BİRİYLE NEYİN KAVGASINI VERİYORLAR
Müslümanlar arasındaki tefrikanın en belli  başlı sebeplerinden birisi de peygamber tasavvurundaki farklılıktan kaynaklanmaktadır. Nedir bu farklılık? Bunlardın sonuçları neticesinde nasıl bir din anlayışı ortaya çıkıyor? diye bakacak olursak;
MÜSLÜMANLARIN BİR KISMI NIN PEYGAMBER ALGISI; Resul Allahtan aldığı  emirleri insanlığa tebliğ ettiği gibi  aklını, öngörüsünü, şartları dikkate alarak, hiçbir şeyi şansa bırakmadan tam bir sanatkar ustalığı ile kitabın maksadına uygun işleyip hayata uygulayıp sosyalleştirmiştir. Kuran ile övülen örnekliğine bakıldığında, mesajların nasıl yapıldığından ziyade niçin yapıldığına yönelik, maksadın ön planda tutulduğu görülür. Onun ahlakı, maksada verdiği önem daima fiillerini nasıl yaptığının önündedir.  Tabiri caiz ise, O, Kuranın insana dönmüş halidir. Sünneti ise; Allahın yapınız dediği emirlerin; akıllıca, en nazik, güzel ve insana yakışır biçimde yerine getirilmesindeki sanatkârlığıdır. Kırmadan, dökmeden, üzmeden, bağırıp çağırmadan, bu emirleri uygulamadaki sanatıOnun örnekliğidir. Mesela O komşusu açken sofrasına oturmamıştır.  Çocukların gönlünü daima hoş tutmuştur. Kimseye bağırıp çağırmamıştır. Kimsenin fiziki yapısı ahlakı ile alay etmemiş, yakınlarını da bu konuda uyarmıştır. Uyguladığı  fiillerine yönelikte güzel veciz sözler söylemiştir. Bir örnek verilmesi gerekirse Komşusu açken tok yatan bizden değildir sözüne bakacak olursak, bu duruma muhatap olan bir Müslüman elbet kafir olmaz. Ancak nebinin konuyu işlemekteki zarifliği inceliği nezaketinin ifadeye dönüş biçimi, insanları hayra teşviki, yani onun üslubu onun örnekliği ve sünnetini oluşturmaktadır. İfade edilen söz insana insanlığa bir fayda içeriklidir. Kuran’a uygundur. Kullanılış biçimi harikadır.
 MÜSLÜMANALARIN ÇOĞUNLUĞUNUN  PEYGAMBER  VE SÜNNETİ ANLAŞILMA BİÇİMİ  İSE;  peygamber  iki tür vahiy almaktadır. Birincisi  Kurandır.  Burada Allah ın emirleri sınırlı ve anlaşılmaz şekilde  yer almaktadır. İkinci vahiy gizli gelmektedir. Doğrudan kalbine inmektedir. Buna gayri metlüv denmektedir. Bu vahiy  Kuran’da  eksik olanları tamamlar. Ayrıca  Kurandaki hükümlerin nasıl yapılacağının tarifi ile birlikte Allah ın Kuranda belirtmediği diğer hükümlerin  neler olduğu ve bunların da nasıl yapılacağına yönelik bir açıklamadır!. Biraz daha açıklamak gerekirse
Ortada melekleştirilmiş tabiri caiz ise robot bir peygamber var. O Sadece kendisine gelen iki tür vahyin birini insanlara tebliğini sağlıyor. Diğer vahiy ile de, birinci vahyin Allah tarafından nasıl açıklandığının insanlara anlatımı ve oradaki hükümlerin neler olduğunun açıklanma görevini  yapıyor!. İhtiyaç duyduğu alanlarda da Cebrailden yardım alarak emirleri şekillendiriyor! İnsan olarak kendisinin ortaya koyduğu hiçbir şey yok. Zira Onun özgün iradesine bırakılan hiçbir şey yok. O adeta melek! Bu algıyı güçlendirme adına bu konu ile alakası olmayan  necm 3 deki ayeti delil gösterilmesi ümmet arasında geleneğin din haline gelmesini büyük oranla sağlamış bulunmaktadır!. Oysa vahyin resule geldiği dönemde, Mekkeliler gibi sıradan bir hayat yaşayan Allah resulü bir gün halkın karşısında çıkarak kendisine vahiy geldiğini ilân etmesi üzerine, buna karşılık Mekkeliler de onun delirdiğini, cinlendiğini, sapıttığını ileri sürmüşlerdir. Mekkeliler bununla da kalmamış, Muhammed (as)in vahiy ile aldığını söylediği sözleri kendisinin uydurduğunu, bunu da kendi hevasına, kuruntularına ve çıkar beklentilerine kapılarak yaptığını iddia etmelerine karşın, yüce Rabbın vahiy ile topluma seslenişidir. Bu ayetlerin geliş sebebi.. Ayetin söylediği de Necm (1-4) Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız Muhammed sapmadı, azmadı. O, arzusuna göre de konuşmuyor. Bildirdikleri, kendisine vahyolunan bir vahiyden ibarettir Başka bir olayda bir savaş sonrası ganimet dağıtımında resulün uygulamasına itiraz edenlere karşı yüce  Rab haşır 7 de  “ peygamber size neyi verdiyse onu  alın” diye seslenmiştir. Bu  ayetleri  konumundan kopartıp Allah resulünün gündelik hayatında her bir sözünün her bir hareketinin vahiy olduğuna delil teşkil ettirilmesi peygamber algısında büyük bir uçurum oluşturmuştur! Din içinde yeni dinlerin fırkaların  yerleşmesine neden olmuştur! Bunun gündelik hayatta ve peygamber anlaşılma bicimi;
 O’nun konuştuğu her bir şey ile yaptığı her bir şey vahye bağlı!  Böyle bir peygamber algısı topluma yerleştirilince Onun yemek yeme şekli, tuvalet yapma şekli, yatıp uyuma şekli, giyinmesi, nefes alıp vermesi, kısaca yaptığı her bir şey atlamaksızın atılmaksızın  vahiy ürünü olduğundan din sayılmaktadır. Resulün bütün davranış ve sözleri  Kuranda geçmiş olsaydı farz sayılacaktı. Ancak yapması ve konuşması  gayri metlüv vahiyde belirtildiği için bütün fiillerinin şekli sünnettir!! 
Dikkat edilirse anlayışın ürettiği sünnette insana ve insanlığa katma değer üretmeye yönelik pek bir şey görmek mümkün değildir. Doğrudan arap geleneğinin yaşanmasını bile bir vahye bağlanmış olmasını!!! Sarıklı kılınan bir namazın aşırı övülmesi!  Bundan elde edilen sevap bile cennetin  kazanıla bileceği imalarının verilmesi! Vs. Bu  bakış tarzının oluşmasında   dinin  değil Arap geleneğinin baskınlığı görülür!
 Bu anlayışta, Muhammed Allah'ın nurundan ilk yaratılandır. Allah’ın sevgilisidir! Kainat ondan ve onun için yaratılmıştır. Doğar doğmaz ümmeti için secdeye kapanmıştır! Sünnetli doğmuş, o gece alem nura gark olmuş, putlar yere düşmüş, ateşpereslerin ateşi sönmüştür! Başının üstünden beyaz bir bulut gittiği yerde onu takip eder, Safi nur olduğundan gölgesi yere düşmemiştir!. Hiç ihtilam olmamış, vücuduna pire sinek vs. gibi haşerat konmamıştır. Kakası dahil geçtiği mekan günlerce misk-ü amber gibi kokar, kakasını toprak hemen yutardı! Onun sümüğü, idrarı ve dışkısı dahi şeriftir. Önüne çıkan zorlukları mucizelerle aşar, isterse ayı ikiye böler, güneşi batışını engeller, parmaklarından su akıtır. Bir bardak süt ile bir orduyu doyurur. Namazda önünü geçen çocuğa beddua ederek  felç olmasını sağlar. Sol elini kullanan bir  adama sağını kullanmasını söyler. Adam kullanamadığını söylemesi üzerine,  kötürüm ol der! Adam sol yanını bir daha kullanamaz!. Bir gecede bütün hanımlarıyla beraber olmuştur!  Otuz kırk erkekten seksi yönden  daha güçlüdür. O ölmemiş olduğundan halen hanımlarıyla cinsel ilişkiye girer.(herhalde hanımları da ölmemiştir1) Dokuz yaşında kız çocukları ile evlenmekte beis görmez! Allah’ın azap yapmak istediklerini şefaat ederek kurtarır!.  Allah namazı 50 rekat farz kılar, o beşe indittirir! Dolayısı ile Allah tan daha şefkatli bir görünüme sokulur!.  Haşa O Allah değil, ama O'ndan başka da değildir. İşte müşrik inancının ürettiği PEYGAMBER!
Bunlar bizim sahih adı ile dinde kaynak olarak gördüğümüz rivayetin getirdiği anlayıştır! Toplumun dinini şekillendiren kaynaklarımız!...
 Kuran Resul için insan demesine rağmen böylesi bir insan olabilir mi? Bu güç ve kudretteki bir insan bu hayata nasıl örneklik teşkil edecek?..!
Allah Allah…! Bu nasıl bir din yarabbi. Acaba diyorum Allah resulü öncesi cahiliye dönemine mi döndük! Atalar dininin yeni bir tezahürünü mü yaşıyoruz. Kurana bakıyorsunuz hiç böyle bir şey söylemiyor. Eğer modern dönemin cahiliye kafasını yaşamıyorsak, pekiyi bunlar nerden çıkıyor!..?
ALLAH RESULÜNÜ  KURAN DIŞI ALANLARA ÇEKENLERİN BU İŞTEN KAZANÇLARI NELEERDİR?..!..?
Allah resulünü  mucize ve kerametlerle donatarak insani yönünü sıfırlayıp, melekten bir peygamber icat edilmesinin kaynağı elbette rivayetlerdir.  Bu rivayetleri uyduranlar; Allah resulünü  kendi iradesi ile hiçbir şey yapamayan bir kuklaya çevirdiklerinin farkında değiller miydi?..! Bütün bu hokkabazlıklar iyi niyet ile mi yapmışlardı!..? Peygamber her sıkıştığı ortamda, mucize göstermesi, gayba vakıf olması,  Kuran dışı gayri metlüv vahiy aldırılması yada Cebrail’in yardıma yetiştirilmesi bir peygamber sevgisi miydi acaba!..? Yoksa bundan ziyade yeni üretilecek sahte resul, şeyh, mürşit, gavs, adları ile  dine sokulmaya çalışılan sahtekarlıklara alan açma, onlara tabi olacak köle ve kişiliksiz toplumlar oluşturma manevraları mıy!..?  Sonuçtan bakıldığında görünen  ortada!. İslam dünyasının bugünkü hali!  O günkü gayretler ta o zamandan meyvesini vermiş üretilen sahteliklerin her birisi yeni yollar icat etmiş, ümmet bölük pörçük olmuş!  Allah tan gayrimetlüv vahiy aldıklarını iddia ederek Allahtan rol çalanlar; kendilerini kurtarıcı konumuna getirmişlerdir. Kendilerine bağlananlara her türlü naneyi yemiş olsalar dahi son nefeste imanı kurtarıp, dolayısıyla cennet garantisi verdikleri görüyoruz! Bunlarla birlikte emeksiz dünyalarını da mamur etme sihirbazlığını öğretileri de mevcut! . Nedir bunlar?  Dua, salavat, rabıta, hatme  yaparak  çalışmadan da,  zengin olmak, sınıf geçmek, başarılı olmak, bir okus pokus ile isteklere ulaşılması gibi akla ziyan etkiler-yetkiler üretilmiştir!...
 Bunlarla kalınsa ya; Allah resulün ün  saygı gösterdiği birey, saygı değer insan; bunların karşısında  düşünmeyen akıl etmeyen, aklı bağlandığı kimselere teslim eden, sorgulamayan, şeyhin sözünü  Allah ın sözünün  üstünde gören, insan putlar karşısında yerlerde sürünen , el etek öpen, sünepe insan kişiliğinin yok edilerek sıfırlama duygularının din diye verilmesi.. ..
Bütün bu ve buna benzer ne kadar söz ve davranış varsa bunların hayata geçirilmesi Allah resulü üzerinden yapılmıştır. Allah resulü ded ki!!!...ile başlayan bu tür yalanları Kuranda ki ilgili ayetlerin altına da yapıştırdı mı, aynı sözü haşa Allah da söylemiş oluyor!!!   Resulü konuşturdukları yetmiyormuş gibi, Kuran’da  Allahın maksadı dışında konuşturulmuştur. Uyanmak gerek zira şeytan insanı iyi niyet tuzaklarıyla avlıyor.. Her insan bulunduğu noktayı kuran ı hakem yaparak sorgulaması gerek. dini şekilden ziyade özden anlamamız gerek. Din diye ortaya konan şeylerin nasıl yapılacağından ziyade niçin yapılması gerektiğini yani maksadı öncelememiz gerek. Niçin leri öğrenen insan nasılı zaten öğrenir.

HANGİNİZ  MUHAMMED?.....!
Bir Allah resulü,  Bir nebi ki…. Bir toplumun, bir grup insanın yanına geldiğinde kimsenin kendisi için ayağa kalkmasına rıza göstermez.  Boş olan yere oturur. Diğer insanlardan görüntü ve giysi yönünden hiçbir ayrıcalığı yoktur. Toplumun dertleri meşveret edilmektedir.  Bir yabancı,  kalabalığın içine dalar.  Gayet telaşlıdır.  HANGİNİZ MUHAMMED? diye sorar. Zira toplulukta farklı birini göremez.  İçlerinden birisi gayet  nazik  normal bir ses tonu ile BENİM MUHAMMED  der.  Aman Allahım..!  Bu ne mütevazılık Üstelik bu kişi  ALLAH ın elçisi dir. Hem de devlet başkanı.  Örnekliği ile Allah tarafından insanlığa takdim edilen,  ahlak abidesi.. 
Etrafında bulunan ve bulunmayan bütün arkadaş dost ve akrabalarından  hiç birisi,  Onun  yüzünü görüp,   ayaklarına kapanarak, Onun sac ve sakalını öperek , abdest suyunu içmeye kalkarak,  cennete gidileceğini düşün kimsecik yok!. Üstelik böyle bir beklenti içinde olan da yok!.   Öyle bir vadi de yok. İnsanı putlaştırmaya yönelik eylemlere son derece mesafeli, bu konuda sık sık ikazları da var.  Zaten kendisinin gönderilme amaçlarından birisi de bu tür içinde şirk barındıran eylemleri karşı mücadeledir. Kuran ın anlattığı Allah resulüne baktığınızda, Allah ın Ona biçtiği rolü, Onun görev ve yetkisinin sınırlarını  bütün sahabe bilmekte. Allah resulü onlara bir şey tebliğ ettiğinde soruyorlar; Ya resulullah bu senin içtihadın mı? Yoksa Allahın emri mi? Bunu niye sorarlar? Allah resulüne güvenmediklerinden mi?  - Hayır asla! Ona kendilerinden fazla güvenmekteler.  Ama bu sorgulama resulün  öğretisinin sonucudur.  Nedir bu öğretisi?  Resul  (elçi) sıfatıyla ona gelen vahyi,  eksiksiz, zamanında  insanlara olduğu gibi açıklaması yani tebyin görevini yerine getirmesi.  Buna kimse itiraz etmez.   Allah doğru söyledi derler.  Sorguladıkları şey,  nebinin içtihatlarıdır.  Zaman zaman nebinin  içtihatlarına sahabe katkı yapar,   Âl-i İmrân sûresi: 159 de  belirtildiği üzere nebi sahabe ile   müşavere yapar.  farklı görüşler dinlenerek sonuca varılır.  Yönetime  toplumda katkı sağlamış olur.   Ortada aklını teslim etmiş, süklüm püklüm bir sahabe yoktur.  Bu görüntü;  Allah resulünün  23 yıllık dini tebliğ ve örnekliği sonucu oluşturduğu toplumun geldiği son nokta.   Özlemini duyduğumuz bir kare! Benzemeye çalışalım derken ürettiğimiz şeyler her saniye bizi ondan uzaklaştırıyor. İşte çakma kopyalar!
GÜNÜMÜZDEKİ  MANZARALAR!
Cadde iki yanlı boydan boya kadınlı erkekli insanlarla dolu Umutla heyecanla birini bekliyor!  Onun yüzünü görüp, elinden tutup öpebilsin!  Onun gözü ile görülebilsin ki, cennete gidebilsin.! Saatlerce bekleme sonunda dört beş iri adamın tabut vari bir salın üzerinde  zor taşıdığı iri yarı bir zat çıkageliyor! Adam;   cübbeli, sarıklı, sakallı,  iyi bakımlı ve güneşe fazla çıkamamış olmalı ki yüzleri de bir hayli parlak!,  Fakat,  sürünerek yaklaşanlara, elini ayağına sarılıp öpmek isteyenlere elini zor verip,  etrafa zor baktığından anlaşıldığına göre,  yaşlılık ve rahatsızlık nedeni ile kendi kendini taşıyamaz duruma gelmiş!.  Kendisini görerek cennet umanlara görüntü vermeye çıkan  bu  fani  zat,  Bir kısım insanlar tarafından alim olarak bilinir.! İyi de nasıl bir alimdir ki, üstelik adına yazılmış  piyasada tefsir kitabı da var.   Allah resulünün yüzünü görenlere  cennet vadi yok iken, bunlara bu torpili rüşveti kim veriyor?..!  Bunlar yeni moda bir din görüntüsü mü!..?  Eğer öyle değilse,    Onun yüzü Allah resulünün yüzenden daha mı  kıymetlidir!..? Bu görüntü   dinde  yenilik yada  reform mudur!..?  Ya da islam adı ile yeni bir din mi geldi!...?
Bir başka manzara;  İri  yarı, cübbeli sarıklı sakallı bir adam!  Son model gayet lüks bir araç, korumalar etrafta fır fır dönüyor.  Gayet iyi bir giyim, besili olmalı ki, eli yüzü parıl parıl parlıyor!..  Etrafında bir yığın insan..  Yüzlercesi uzaklardan taşınmış, yol yorgunluğu,  çoğu ser sefil!..  Onlara nasihat veriyor. Din anlatıyor..Gavsın evlatlarına yakınlarına hizmet edeceksiniz, onlara kul köle olacaksınız, bunlar sizin üzerinize farzdır vaciptir, sünnettir deyip nasihatine devam ediyor. Sonrası gelenlerden tövbe alınıp hatme tarifi yapılıyor.  İlerleyen sürede  acıkan garibanlara gizli borudan kazanlara akan,  bitmeyen çorba imajı ile keramet vurgusu  eşliğinde  acık mekanda, ayak üzere  bulgur çorbası servis ediliyor!... Karnı doymayan insanların  hemen yanı başlarındaki gavsın evlatlarının lokantalarından, karnını doyuruyor.  Farz vacip ve sünneti yerine getirmek içinde evlatların mağazalarından  bolca alış veriş yapılıyor.    Onlara göre dinin en güncel sorunu,  gavsın evlatlarının rahat etmesi, onlara kul köle arayışı, çiftliklerde bedava çalışacak köle işçiler.!  Üstelik bu cahil sürülerinin bir çoğu Kitabı yüzünden okuyacak ne kapasitesi ne de yeterlilikleri var İnsanlar bunların etrafında toplanıp şefaat umuyor. Gelenlere bolca gavsın kerametleri anlatılıyor. Rüyalarda  gavsın  müntesiplere  şefaatinin nasıl  gerçekleştiği  vuslatın son noktası!  Gavs, kibrit kutularının içinde taraftarlarının ruhlarını cennete taşıyor.!...... Herkeste bir mutluluk, bir rahatlama!
Aşağı yukarı bir birine benzeyen islam dünyasındaki binlerce örnekten iki kesit!
Yine onlarcasından bir tanesi; Asrın son 33cü müceddidi  iken vefat etmiş ama kılıç kınından çıktığı an daha iyi  kesmesi gibi, vefatı her şeyi bitirmemiş!  Kainatın ve müritlerin  üzerine tasarrufu hala devam etmektedir!. Tabi bunu zahiriler anlayamaz. Zira bu tasarruf, ehline malumdur.  Efendi hz.lerinin içtihadına göre kıyamet iki bin yılında kopacaktı. Ancak yürüttükleri Kuranı yüzünden okuma  hizmetleri sayesinden Allah dünyanın ömrünü uzattı! Bu yol öylesi bir yol ki, demirden ayakkabı giyilse o eskiyene kadar bütün dünyayı dolaşılsa bulunmaz iken, Kısmeti olanlar, geçmiş atalardan birisinin duasını alanlar  ancak bulabilir! Kadınların hacca gitmesi sakıncalıdır. Şu an bankaların verdiği faiz de faiz değildir. Zira, ülke islam ülkesi değildir! Günlük ibadetleri dışında Nakşi ve kadiri hatimlerinin yanında günlük rabıta yapılır. Beş yıldızlı yurt yapımı için paraya çok ihtiyaç vardır. Çok para yardımı yapanların itibarları da çoktur! Çok kuran okunur. Anlamına pek ihtiyaç duyulmaz. Zaten büyük alimler maksadı kitaplarına yazmıştır. İsteyenler onlardan okuyabilir. Ama en itibarlı kitap anlamına ihtiyaç duyulmayan Kurandan sonra  Rabbani nin metubatı dır. Tabii  ağabeylerin bilgisi de! 
SONUÇTAN ANLAŞILACAĞI ÜZERE;  Ülkemizde vatandaşa anlatılan yada vatandaşın anladığı din anlayışının özetinden bir kısmı bu! Daha Kuranın üzerinde tutulan,  gece gündüz ibadet niyetiyle okunan risalecilerden bahsetmedim. Risaleyi oku  gir cennete! Risaleyi haşa Allah dikte ettirmiş ya! Kuran okuma  insanı kurtaramaz iken!!!
Bunlardan her hangi birine girilerek,  Emeksiz, amelsiz istediğin kadar yoldan çıkmış, kul hakkı yemiş ol, ne olursan ol!  Birilerine bağlanıp  yüzünü görüp, elini ayağını öperek, imkanlarını onların emrine vererek,  arazilerinde bedava çalışarak, onların gözü ile görülerek, sözlerini din olarak kabul ederek,  onların yüzü suyu  hürmetine cennette gideceğini  uman bir  anlayış!..                                                                                          Hem   Kuran’ iman esaslarınızdan biri olacak, hem onun ne dediğinden haberiniz olmayacak! Üstüne üstelik Kuranın reddettiği şeyleri din adına hayatınızın bir parçası olacak! Bu anlayışlar son yüzyılda üretilen bir şey değil! geçmişin mirası!  Dini daha iyi yaşamak adına farklı amaçlar uğruna dine sokulan hurafelerin kitaplaştırılması ve onların Kuran yerine konulmasının sonucudur.  Kuran anlaşılmaz yalanını ilaç diye yutanların geldiği nokta.! Birileri tarafından atanan sonra da  evliya diye pompalanan çakma resullerin sözleri, eylemleri fersah fersah  makam olarak Kuran’ın ve nebinin üstünde!.                                        Bu yapıların elinde dini öğrenenlerin tek hakikati yukarda anlatmaya çalıştım.  Bunların düşünme ve araştırma özgürlükleri ellerinden alınması nedeniyle farklı hiçbir görüşe tahammülleri yoktur. Ama ilahiyat eğitim alıp da bunların değirmenine su taşıyanlar tarih boyunca azımsanmayacak kadar çoktur.
KURAN  bu kadar gündemde ve acık iken, buna rağmen herkes bulunduğu noktadan o kadar emin ki!.. Bu Kuran’ acaba herkese ayrı şeymi söylüyor diyesi geliyor insanın! Elbette öyle değil. Bu inanç bicimi ve davranışların ayakta kalması;  Kuran yetersiz bulma,  güvendiği kitaplardaki yalanları Kuranın anlamı zannetme, sünneti şekle indirgeme, Kurtarıcılara umut bağlayarak beleşten cennet arzusundan gelmektedir.
İşin aslı ise;  insanı yücelterek putlaştır şirk batağına düş!

ALLAH VE RESULÜNE UYUN VE İTAAT EDİN NE DEMEK
Yüce Rab, insanı yarattı. İnsanın mutlu ve güzel bir hayat sürmesi içinde onlara peygamberler vasıtası ile yol gösterdi. Vahiy gönderdi. Gönderdiği vahiyde, elçi tayin ettiği resullere sakın ha sizler benim sözlerimden zerre sapmayın. İkinci bir paralel yol icat etmeyin dedi. Elçiler,  Allahtan aldıkları emirleri eksiksiz, geciktirmeksizin insanlığa tebliğ etti. Yüce Rab emirlerini tebliğ edene Resul (elçi) derken, uygulayan aynı kişiye resul sıfatı ile karıştırılmasın diye de Nebi dedi.  Yüce Rab resuller vasıtası ile bütün insanlığa, Allah ve resulüne uyun, itaat edin dedi. Bu çağrıyı insanlar iki şekilde anladılar.
Birincisi, Allah ın sözlerine, emir ve nehiylerine uyulması, ayrıca resullerin de emir ve nehiylerine de uyulması. Şeklinde anladılar.
İkinci görüşte, Allah kendisi doğrudan hiçbir insan topluluğuna seslenmedi. Baştan beri bütün emirlerini insana hemcinslerinden seçtiği birisi ile iletti. Seçtiği elçiler de, Allahın emirlerini insanlığa eksiksiz tebliğ etti.   İnsanlar bu emirlerin Resuller tarafından icat edildiğini sanmamaları için de  Resullerin, sizlere tebliğ edilenleri sakın onların sözleri ve fikirleri sanmayın. Onların bütünü benimdir. Demeyi de ihmal etmedi.  Necm 2: Arkadaşınız (Muhammed) ne sapmıştır, ne de azmıştır., Necm 3: Ne de kendi kişisel arzusundan konuşmaktadır. Necm 4: O (nun konuşması kendisine ) vahye dilenden başkası değildir.
Elçinin getirdikleri kendi sözleri değil, Allahın sözü olduğunu söyleyen yaradan, bir başka yerde de, elçiye itaat ederseniz Allaha itaat etmiş olursunuz demiştir.  Dolayısı ile elçiye uyup itaat etmek aslında Allaha itaat anlamındadır. Zira zaten elçi de Allahtan aldığı vahye uymaktadır.   Görüldüğü gibi elçi vahyi Allahtan aldığı gibi insanlara tebliğ etmektedir.  Onun getirdiklerine itaat ne anlama geldiğine bakarsak;                                                                                                                            Maide 92: Allah’a itaat edin, resule itaat edin, sakının. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin: Bizim resulümüze düşen sadece apaçık bir tebliğdir.                                                                                       Teğabün 12: Allaha itaat edin, resule de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz resulümüze düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir.                                                                                                                              Kuranda Allaha itaat etmiş olmanın ispatı olarak onun resulüne yani elçisine itaat birlikte anılıyor. Dikkat edersek, bu noktada hep resul yani elçi kelimesi kullanılıyor. Kuranda itaat söz konusu olduğunda hep resul-elçi kavramının kullanılmasının hikmetini de anlamış olmamız gerek..                                         Biz vahiy ile ancak Resul ile, yani elçileri aracılığı ile muhatap olabildiğimize göre,  itaat söz konusu olduğunda Allah ile elçi hep birlikte anılmıştır. Yani, elçiye itaat etmeden vahye muhatap olmak zaten mümkün olmayacaktır.                                                                                                                                           Allah, kendi sözlerini bize sadece resulleri aracılığıyla bildirdiği yani resulün sözü Allah’ın sözü olduğu için resulün helal kıldığı Allahın helal kıldığı, haram kıldığı da Allahın haram kıldığıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
Araf 157 de “onlar ki, ellerinde Tevrat ve İncil'de tanıtılmış bulacakları Rasul'un, o Kitap Ehli'nden olmayan peygamberin izinden gidecekler; (o peygamber) onlara iyiliği emredip kötülükten sakındıracak, temiz ve yararlı şeyleri onlara helal kılıp pis ve zararlı şeyleri onlara yasaklayacak; sırtlarına vurulmuş olan yüklerini indirip öteden beri (özgürlüklerine) vurulan zincirleri çözecek. Sonuçta ona inanan, onu el üstünde tutup destekleyen ve ona yücelerden bahşedilen ışığın ardına onunla birlikte düşenler kurtuluşa erenler olacak.
Yukarıdaki ayetlerde o kendi heva ve hevesinden konuşmaz diye işaret edilen peygamberimizin hemen her konuşmasını, iki dudağı arasından çıkan her şeyi  kapsadığını düşünmek büyük bir hatadır. Orada işaret edilen sadece vahyin olduğu gibi tebliği konusunu kapsar. Zira onlar insandır. Allahtan aldıklarını eksiksiz tebliğ etmek bir görev ve sorumluluk iken insan olarak onları uygulaması aynı şey değildir.
Sözün özü, Elçi’ye itaat etmeden Allah’a itaat de mümkün olmayacaktır.
Yukarda belirtildiği üzere Allah, Kuran’ın emirlerini sosyal hayatta uygulayıcı olana da  Nebi dedi.  Nebiler, Allahın  emirlerini maksat ve amacına yönelik sürdürdükleri faaliyetlerini aklını öngörüsünü, geleneği, dikkate alarak  uygularlar.  Uygulama şekilleri onların kişisel içtihatlarıdır. Uygulama aşamasında Nebiler hata da yapabilirler. Nitekim, Kuranda nebilerin bir çok uygulamaları eleştirilmiştir. Misal, Yüce Rab; İbrahim aleyhisselamın müşrik olan babasına ettiği duayı, Nuh aleyhisselamın oğlu ile ilgili çağrısını örnek almayın demiştir.
Abese 1- (Peygamber) Yüzünü ekşitti ve döndü. 2- Kendisine âmâ geldi, diye. 3- Ne bilirsin, belki o temizlenecek? 4- Veya öğüt belleyecek de öğüt ona fayda verecek. 5-Ama buna ihtiyaç hissetmeyene gelince 6-Sen ona yöneliyorsun. 7- Onun temizlenmemesinden sana ne? 8- Ama sana can atarak gelen 9- Allah'tan korkarak gelmişken 10- Sen onunla ilgilenmiyorsun. 11- Hayır hayır, sakın. Çünkü o Kur'an bir öğüttür.
Şuara 3-(Resulüm!) Onlar iman etmiyorlar diye adeta kendine kıyacaksın! 4- Biz dilersek onların üzerlerine gökten bir ayet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğile kalır.
Enam 35-Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldiyse, haydi gücün yetiyorsa yerin içine (inebileceğin) bir delik, ya da göğe (çıkabileceğin) bir merdiven ara ki onlara bir mucize getiresin! Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzerinde toplardı. O halde cahillerden olma!
Hud 112- İşte bundan dolayı emrolunduğun gibi doğru ol! Beraberindeki tevbe edenler de (doğru olsunlar). Aşırı gitmeyin! Muhakkak ki O, bütün yaptıklarınızı görüp durmaktadır
Kâfirun 1-De ki: Ey kâfirler 2- Sizin taptıklarınıza ben tapmam.
Bakara 144-Doğrusu, biz, yüzünün semaya yöneldiğini, orada şekilden şekle geçerek, aranıp durduğunu görüyorduk. Artık seni hoşnut olacağın bir kıbleye çevireceğiz. Haydi bakalım, yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. Siz de ey müminler, nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa doğru çevirin! Kendilerine kitap verilmiş olanlar da kesinlikle bilirler ki, Rablerinden gelen o emir haktır.  Ve Allah, onların yaptıklarından ve yapmakta olduklarından gafil değildir.
Tevbe 80- Onlar için Allah'tan ister mağfiret dile, ister dileme. Onlar için yetmiş kere mağfiret dilesen de yine Allah onları affetmeyecektir. Bu, onların Allah'ı ve Resulünü inkâr etmelerinden dolayı böyledir. Allah, böylesine baştan çıkmış fasıklar güruhuna hidayet etmez.
Tevbe 84-Ve onlardan biri ölürse asla namazını kılma ve kabrinin başına gidip durma. Çünkü onlar Allah'ı ve Resulünü tanımadılar. Ve fasık olarak can verdiler..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder