FARKLI SÜNNET ANLAYIŞLARININ
TEMELLERİ
Müslümanların çözemedikleri en büyük sorunu, Allah resulü nün
konumunun bir türlü Kuran sınırları ve
bütünlüğü içeresinde sağlıklı bir usul ile ele alınamayıp
belirlenememesindendir. Çözümün Kuran
dışında başka kaynaklara taşınması, bu
kaynakların da, Kuran ile, kendi içinde bir biri ile, akıl ve fıtrat ile çelişkiler içermesinin neden olduğu farklı
farklı Allah-Resul-Sünnet tasavvuru oluşturduğu bilinen bir gerçektir. Bu bakış
tarzının oluşturduğu peygamber algısında, resulün kimi zaman Rab’laştırıldığı,
melekleştirildiği, robotlaştırılıp hatta senaryoyu oynayan tiyatro sanatçısı
konumuna sokulduğu, ifade edilmese de sonuçların ap açık görüntüsüdür. Bu
farklı algılama ve anlamalar yüzünden ayrışmalar, kopuşlar, tekfirler….oluşmuş,
farklı sünnet algıları meydana gelmiş, hatta bu çelişkileri görüp resule
yakıştıramayanların inançlarını, sünneti
tamamen reddetme hadsizliğine getirdiklerini görmek mümkündür.!..
Kuran’ı belirleyen
değil belirlenen olarak değerlendiren geleneğin, Allah resulünün Kuran’ı açıkladı
iddialarında bile samimi olmadıkları görülebilir. Nasıl mı? Gelenekçiler,
Kuranın açıklanmasını bile resule
ikinci bir vahiy olarak vasıtasız geldiği iddia ettikleri gizli gayri
mev-lüv adı ile adlandırdıkları zan ifadelerine dayandırırlar! Dolayısıyla onlara göre resulün sözlerinde ve örnekliğinde insani bir boyut yoktur! Tüm
uygulamalarını ikinci bir vahiyle
yaptığından onların bağlayıcı ve sabit olduğunu ileri sürerek sünneti de nass hükmünde görürler! Bu kadarla kalsa ya! Sahih olduğu iddia edilen kitaplarda gecen
tüm rivayetleri de dinin temeli olarak
ileri sürüp, onların vasıtası ile,
dine yeni ölçü ve kurallar ilave ederek
dinde artırım yaptıkları, hayatın
her alanını dini bir kurala bağladıkları görülür! Velev ki bu rivayetler Kuran’a, kendi içinde
bir biri ile, akla ve insan fıtratına ters olsa bile!
Kuranı yeterli bulmayıp
Allah resulünden yedi sekiz nesil
sonraları toplanmaya başlanmış, zan içerikli kat’ilik taşımayan, farklı
kültürlerin geleneklerinden oluşan içi
mucize ve gayp bilgileri ile doldurularak, her bir anlatımı hadis adı ile kitaplaştırılan ifadelerin sünnet olarak
algılanması Müslümanlar arasında büyük
kopuşlara neden olmuş ve halen bu etkisini sürdürmeye devam etmektedir.
Bu fahiş hataya çok aşırı tepki gösterenler, Kuran’ı önceleme
iddiası ile kendi içinde farklı anlayış
içine düşmüşlerdir.! Bu iddiayı dillendirenlerin bir kısmı sünneti Kuran bütünlüğü içinde ararken,
bir kısmı da Kur’an bütünlüğünden kopuk
parçacı yaklaşımlarla Allah resulünün örnekliği rolünü yok
sayabilmekteler!. Kısaca O’nu sadece bir
elçi konumunda görülebilmekteler!
Kuran’ı önceleyen ve merkeze koyanların büyük çoğunluğu; Kuran’da hüküm belirten, açık, anlaşılır net ve muhkem ayetleri Resulün
eylemleştirmesi, sosyalleştirmesi
hayata uygulamasını sünnet olarak
nitelendirmekteler. Nitekim resul hüküm belirten vahiy kendisine ulaştıkça onu
hayata uygulamış ve sahabesine öğretmiştir. Onlarda çocuklarına. Mesela Namaz;
vakti, rekatları ve kılınışı
nesilden nesile değişmeden bütün Müslümanlara
ulaştığından bu sünnet mümin için kesinliği ifade eder. Sünnet
Zanni değil kati delillere dayanmalıdır.
Dolayısıyla sünnetin söz üzerinden değil
bir vakıa ve fiil örneğinden gelmesi gerekir. Yüce Allah kitabında Resulünün
nerelerde örnek alınmasını ve
itaat edilmesi gerektiğini yeterince açıklamıştır. Resulullah’ın
insan olarak vahiy öncesi ve vahiy sonrası durumu, bilgi kaynağı,
görevi, kendisine yapılan gaybi yardımlar, ayrıcalıklı özel halleri, itaat
edilmesi ve hüküm vermesi konusundaki yetki ve sınırları, kendisine yöneltilen
uyarı ve ikazları içeren ayetler yeterli
düzeyde olduğundan, Allah resulünün
konumunu ve sünnetinin değerini aydınlatmakta ve anlaşılmasına yardımcı
olmaktadır. Dolayısıyla sünnet Kurana
paralel yeni bir anlayış değil, Kitap
tarafından belirlenendir. Görüşünü savunmaktadırlar.. Her müminin iman
etmesi gereken ilke, Kuran’ın üstünde
hiçbir kaynak dine yeni bir görüş ve ilke getiremez. Allah Kuran için; açık, açıklayıcı, anlaşılır ve yeterli demesine rağmen onun anlaşılması ve
tamamlanması için ayrıca gizli bir vahiy gönderdiğinin iddia edilmesi zaten Kuran’ın kendisine tezattır. Allah
böyle tezatlıklardan beridir. Resul ise Allah’ın sözü üzerine asla söz söylemez. O’nun örnekliği Kuran’ın bir emridir.
Yaklaşımını sergilemektedirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder