MANİPÜLE EDİLEN SÜNNET
ANLAYIŞI!
Allah resulü; Allah
tan aldığı vahyi hiç eksiksiz bir şey
ilave etmeden insanlığa tebliğ ederek
görevini yerine getirmiştir.
Birde Nebi sıfatıyla da aldığı emirleri, tabiri caiz ise işlemek için aklını, öngörüsünü, şartları dikkate alarak, hiç bir şeyi şansa bırakmadan tam bir sanatkar ustalığı ile hayata uygulamıştır. Bunları mucize ile değil,
yeteneklerini kullanarak örnekliklerini
ortaya koymuş, bundan dolayı da Allah’ın övgüsüne mazhar olmuştur. Başarısını tamamını insani gayrete, aklı
ve yeteneklerini kullanmasına değil de,
gizli vahiy, yani gayr metluv yada Cebrail’in yardımına indirgeyen çoğunluğunda
itibar ettiği bir anlayış üretilmiştir.!
Bunların sünnet anlayışı, elbette fiillerin, anlam içerik ve niçin yapıldığı, insana ne mesajlar verdiği ile değil, nasıl yapıldığı şekline
odaklanmak olacaktır. Nitekim de öyle olmuştur. İslam
toplumlarının büyük kesiminde ki sünnet anlayışı, cahiliye dönemi Arap geleneğinin giysisi, temizlik anlayışı, davranış
bicimi, sosyal hayattaki ilişkileri, insanın kendine
özgü bakımı gibi hususlar, Sünnet
bilincinin başında yer
almaktadır.
Allah resulü yeteneğini öngörüsünü ve aklını kullanarak değil de,
farklı yardımlar sayesinde görevini yapmış olsaydı, insanlığa nasıl örnek
olurdu! O zaman İnsanlar ey yüce RAB, bizlere
örnek ve rehber olarak görevlendirdiğin
resulünü insan üstü yeteneklerle mucizelerle destekledin! O bu sayede tebliğini ve
kulluğunu
yaptı! Oysa onun kadar yardım alamayan bizlere bir insanın üstesinden gelemeyeceği bir yükün altından
nasıl kalkalım demezler miydi !..?..
Elbette derdi. Oysa, Alah resulü
herhangi gizli bir yardımla değil,
insan olarak, insani bütün duygu istek ve arzularına sahip olmasına rağmen
imtihanını görevini başarı ile tamamlamıştır. Onun hayatında Bunu anlamaya yönelik belki
yüzlerce olay olmuştur! Bir tane örnek verilmesi gerekirse
"Allah resulünü görünce heyecandan titreyen birisini peygambere yakışan bir
tevazuuyla şöyle
sakinleştirmiştir: “Sakin ol!. Ben bir kral değilim!.
Ben ancak kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum!” Diyerek etrafındakilere de onlar gibi bir
insan olduğu mesajını vermiştir. Böylesi bir resulü yok saymak, Allah’ın ona verdiği değeri
basite indirgemek, hiç bir Müslümanın haddi değildir.
Haddine de değildir.
Allah Rasulü (s.a.v.) size bıraktığım emanetlerden birisi de sünnet demişse, Cariye kültürünü sürdürmek, fuhuş yaptığı iddia edilen kadınları recim etmek, kertenkele ve
kara köpekleri öldürmek, kadınları sünnet etmek, zehirlenmelere karşı acve hurmasını yemek,
erkeklerin gözlerine
sürme çekmesi, cami avlularına misvak asarak herkesin kullanmasını sağlamak, dört kadınla evlilik yapmak, deveyle yolculuk yapıp, sağlık için deve sidiğinden
medet ummak(içmek), sakal bırakmak, sakalını kesenin dinden çıkma konusunda hüküm oluşturmak, sarık sarmak,
yemeği yerde
ellerle yiyip yalamak, Arap
fistanları
giymek, yerde yatmak gibi!.. tamamen
Arap kültürü ve geleneğinin yansıması olan günümüzde de
sünnet zannı ile yaşanmaya çalışılan bu fillerin din olarak ümmetçe yaşanıp yeni nesillere taşınmasını, Allah resulü;
bizlere emanet olarak bırakmış
olabilir mi!!!..?
Pekiyi sünnet olarak
neyi bırakmış olabiliri nasıl anlamalıyız? Elbette aklı, fikri, kullanmayı,
meseleleri sorgulayarak anlamayı geliştirmeyi
insanlığa
faydalı olacak katma değer üretmeyi, Kur’an ahlakı ile bir hayat sürmeyi ondan miras olarak almalıyız. Sünnet; İmam şatibi
nin dediği gibi
Kuran’ın beyanıdır. Kur’an’ın insan yaşamına koyduğu
ahlak, davranış biçimi, tabiat ve hayvanat ile
olan ilişkilerdeki
ölçüsü ve
davranış biçimidir. Kur’an’ın insan hayatına konuşmasıdır. Kısaca; kırmamak, kırılmamak, küsmemek,
dargın durmamak, yalan, iftira,
hakaret, dedikodu, gıybet,
alay, kul hakkı,
torpil, suiistimal, başkasını küçümsemek
gibi ahlaksızlığı yapmamaktır. Sünnet; çalışmak,
topluma yararlı güzel adetler üretmek, hakka hukuka riayet, iyi geçinmek, meşveret,
işin
ehline verilmesi, Zalimleri ve zulmü aralıksız eleştirmek,
İşi
ehline vermek, iş verdiğini
denetlemek, kamu mallarını tüm toplumun faydalanabileceği şekilde
yönetmek, uydurma ve
uydurmacılarla mücadele etmek, hiçbir uydurmaya müsamaha göstermemek, her türlü
ırkçı ve asimilasyon faaliyetlere karşı durmak, hayvanlara eziyet
etmemek, kamuya açık
alanları kirletmemek, kirletenleri
uyarmak, din sömürücülerini deşifre
edip kınama yapmak, türbe-mezar tapıcılığı ile mücadele etmek, hakkı
anlatmaktan vazgeçmemek,
haksız tehditlerinden korkmamak,
gereksiz övgüyü reddetmek, kişilerin
mahremini araştırıp, insanların onurlarını kırmamak, dinde aşırıya kaçanları uyarmak, gereksiz münakaşalara
girmemek, açları doyurmak, topluma iyi olmak, inzivayı
reddetmek, Allah'tan başka şefaatçi ve kurtarıcı aramamak, eleştiriyi
zulme çevirmemek ve düşmanlarının hukukunu korumak, İnsanları masal ve hurafelerle uyuşturmadan
ve ibret dolu örneklerle uyarmak, Peygamberleri ya da velileri putlaştırmamak, çocuklara ve hanıma iyi davranmak vs. toplumda
huzuru, barışı sağlayan güzel ahlakın hakimiyeti sağlamasıdır. Kur’an’a ters olmayan insan fıtratına iyi gelen her güzel şey sünnettir. Aslında bunların her biri kullar
üzerine Allah’ın yapınız dediği emirlerdir. Allah
Resulünün örnekliği de bu
emirlerin en nazik, güzel ve
insana yakışır biçimde yerine getirilmesindeki
sanatkârlığıdır. Kırmadan,
dökmeden, üzmeden, bağırıp çağırmadan, bu emirleri
uygulamadaki sanatı… Yukarda sayılan resulün sünnetleri günümüze kadar
toplumların anlayışı çerçevesinde çoğu zaman
yok sayılmış, yada
değişikliklere
uğramış olmasına rağmen günümüze
kadar nesilden nesile yaşayarak
gelen sahih nebevi sünneti
de elbette göz ardı etmemiz gerekir. Bunlardan en önemlileri beş vakit
namaz ve bunların
rekatlarıdır. Fırkalara bölünmüş İslam
aleminde akşam namazı her
yerde üç rekattır. Namazın kılınma şekli, haç, kurban, abdest ibadetlerinin
uygulamasında çok farklılık yoktur.
Kısaca Allah resulü insanlığa Allah
ın mesajını getirip hayat haline dönüştürmemizi istemiş bu
konuda da bize insan olarak örnek
olmuştur. Alimlerimizden, ibni Haldun konuya yönelik “ O bize tıp öğretmeye
değil din öğretmeye
geldi “ diyerek onun beşeri yönü ile görev alanını bir birine
karıştırmamak gerektiğine işaret
etmiştir. Geçmişten günümüze aşırı duygu yoğunluğu
yada bir takım oluşumlara
meydan açmak adına Allah ile aldatma yapıldığı gibi peygamber ile de aldatmanın temellerinin atılması maalesef ki ikinci ve üçüncü
asırda atıldığından, o
günkü yalanlar bugünün dini haline dönüşmüş
durumdadır.. Peygambere atfedilen mucizeleri dilinden düşürmeyip, akait konusu haline
getirenlere baktığınızda kendini idare edemeyenlerin dünyayı yönettiği
iddiaları ile karşılaşırsınız. Bunlar
hayallerindeki peygamber algısı üzerinden kendilerine meşruiyet
alanı açmakta, ona atfettikleri güç kudret
ve yetkilerin kendilerinde de olduğu
iddiaları ile cahil toplumu yandaş olmaya
çağırdıklarını görmekteyiz.!
Bu tür yaklaşımlar sonucu, Kuran dışı sünnet algısı İslam toplumlarında öylesi komediler yaşatmaktadır ki, insan ne ağlayacağını ne de güleceğini
biliyor! böylesi
bir peygamberin bugünkü ümmetinden bir kesit;
halen Afganistan’da
tuvaletlerde kovalara taş koyarlar. İnsanlar
onlarla silinir temizlenmeye çalışır. Cami avlusunda ki ağaçlarda asılı onlarca misvak var, herkes aynı misvakla dişini
temizlemek durumundadır. Nedeni, sünnet
olduğu için!. Bunu yapmayanlara kötü gözle bakılır. Bu kafanın geldiği nokta
kardeş ve
kabile kavgaları.! İslam; özden yani esas değerlerinden
uzaklaştırılıp şekle büründüğünde toplum hiçbir medeniyet üretemediği gibi,
dinin aslından
ziyade hurafeleri din diye yaşar, cehalet, yobazlık, fakirlik ve sefaletten asla
kurtulamaz. Bu hakikati görmeyen,
anlamayan, anlamak istemeyen, kendi kafasındaki gerçek dışında, her şeyi
reddeden, farklı
olanları tekfir eden, saldıran yok etmeye çalışan
kafalar! Ah bu kafalar…!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder