16 Ekim 2018 Salı

MANİPÜLE EDİLEN SÜNNET ANLAYIŞI!



MANİPÜLE EDİLEN SÜNNET ANLAYIŞI!
Allah resulü;  Allah tan aldığı vahyi hiç eksiksiz bir şey ilave etmeden insanlığa tebliğ ederek görevini yerine getirmiştir. Birde Nebi sıfatıyla da aldığı emirleri, tabiri caiz ise işlemek için aklını, öngörüsünü, şartları dikkate alarak, hiç bir şeyi şansa bırakmadan  tam bir sanatkar ustalığı ile hayata uygulamıştır. Bunları mucize ile değil, yeteneklerini kullanarak örnekliklerini ortaya koymuş, bundan dolayı da Allah’ın  övgüsüne mazhar olmuştur. Başarısını  tamamını insani gayrete,  aklı ve  yeteneklerini kullanmasına değil de, gizli vahiy, yani gayr metluv yada Cebrailin yardımına indirgeyen çoğunluğunda itibar ettiği bir anlayış üretilmiştir.! Bunların sünnet anlayışı, elbette fiillerin, anlam içerik ve  niçin yapıldığı, insana ne mesajlar verdiği  ile değil, nasıl yapıldığı şekline odaklanmak olacaktır.  Nitekim de öyle olmuştur.  İslam toplumlarının  büyük kesiminde ki sünnet anlayışı, cahiliye dönemi Arap geleneğinin  giysisi, temizlik anlayışı, davranış bicimi, sosyal hayattaki ilişkileri, insanın kendine özgü bakımı  gibi hususlar, Sünnet bilincinin başında yer almaktadır.
 Allah resulü yeteneğini  öngörüsünü ve aklını  kullanarak değil de, farklı yardımlar  sayesinde görevini yapmış olsaydı, insanlığa nasıl  örnek olurdu! O zaman İnsanlar ey yüce RAB, bizlere örnek ve rehber olarak görevlendirdiğin resulünü insan üstü yeteneklerle mucizelerle  destekledin! O bu sayede tebliğini ve kulluğunu yaptı!  Oysa onun kadar yardım alamayan bizlere bir insanın üstesinden gelemeyeceği bir yükün altından nasıl kalkalım demezler miydi !..?..  Elbette derdi. Oysa, Alah resulü  herhangi gizli bir yardımla değil, insan olarak, insani bütün duygu istek ve arzularına sahip olmasına rağmen imtihanını görevini  başarı ile tamamlamıştır. Onun hayatında Bunu anlamaya yönelik belki yüzlerce olay olmuştur! Bir tane örnek verilmesi gerekirse "Allah resulünü görünce heyecandan titreyen birisini peygambere yakışan bir tevazuuyla şöyle sakinleştirmiştir: Sakin ol!. Ben bir kral değilim!. Ben ancak kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum! Diyerek etrafındakilere de onlar gibi bir insan olduğu mesajını vermiştir. Böylesi bir resulü yok saymak, Allah’ın ona verdiği değeri basite indirgemek, hiç bir Müslümanın haddi değildir. Haddine de değildir.
Allah Rasulü (s.a.v.) size bıraktığım emanetlerden birisi de sünnet demişse,  Cariye kültürünü sürdürmek, fuhuş yaptığı iddia edilen kadınları recim etmek, kertenkele ve kara köpekleri  öldürmek,  kadınları sünnet etmek,  zehirlenmelere karşı  acve hurmasını yemek, erkeklerin gözlerine sürme çekmesi, cami avlularına misvak asarak herkesin kullanmasını sağlamak,   dört kadınla evlilik yapmak,  deveyle yolculuk yapıp, sağlık için deve sidiğinden medet ummak(içmek),  sakal bırakmak,  sakalını kesenin dinden çıkma konusunda hüküm oluşturmak,  sarık sarmak,  yemeği yerde  ellerle yiyip yalamak,  Arap fistanları giymek,  yerde yatmak gibi!.. tamamen Arap kültürü ve geleneğinin yansıması olan günümüzde de sünnet zannı ile yaşanmaya çalışılan bu fillerin din olarak ümmetçe yaşanıp yeni nesillere taşınmasını, Allah resulü; bizlere emanet olarak bırakmış olabilir mi!!!..?
Pekiyi  sünnet olarak neyi bırakmış olabiliri nasıl  anlamalıyız?  Elbette aklı, fikri, kullanmayı, meseleleri sorgulayarak anlamayı geliştirmeyi insanlığa faydalı olacak katma değer üretmeyi, Kuran ahlakı ile bir hayat sürmeyi ondan miras olarak almalıyız. Sünnet; İmam şatibi nin dediği gibi Kuran’ın beyanıdır. Kuran’ın insan yaşamına koyduğu ahlak, davranış biçimi, tabiat ve hayvanat ile olan ilişkilerdeki ölçüsü ve davranış biçimidir. Kuran’ın insan hayatına konuşmasıdır. Kısaca; kırmamak, kırılmamak, küsmemek, dargın durmamak, yalan, iftira, hakaret, dedikodu, gıybet, alay, kul hakkı, torpil, suiistimal, başkasını küçümsemek gibi ahlaksızlığı yapmamaktır. Sünnet; çalışmak, topluma yararlı güzel adetler üretmek, hakka hukuka riayet, iyi geçinmek,  meşveret, işin ehline verilmesi, Zalimleri ve zulmü aralıksız eleştirmek, İşi ehline vermek, iş verdiğini denetlemek, kamu mallarını tüm toplumun faydalanabileceği şekilde yönetmek, uydurma ve uydurmacılarla mücadele etmek, hiçbir uydurmaya müsamaha göstermemek, her türlü ırkçı ve asimilasyon faaliyetlere karşı durmak, hayvanlara eziyet etmemek, kamuya açık alanları kirletmemek, kirletenleri uyarmak,  din sömürücülerini deşifre edip kınama yapmak, türbe-mezar tapıcılığı ile mücadele etmek,   hakkı anlatmaktan vazgeçmemek, haksız tehditlerinden korkmamak, gereksiz övgüyü reddetmek, kişilerin mahremini araştırıp, insanların onurlarını kırmamak,  dinde aşırıya kaçanları uyarmak,  gereksiz münakaşalara girmemek, açları doyurmak,  topluma iyi olmak,  inzivayı reddetmek, Allah'tan başka şefaatçi ve kurtarıcı aramamak,  eleştiriyi zulme çevirmemek ve düşmanlarının hukukunu korumak,  İnsanları masal ve hurafelerle uyuşturmadan ve ibret dolu örneklerle uyarmak, Peygamberleri ya da velileri putlaştırmamak, çocuklara ve hanıma iyi davranmak vs. toplumda huzuru, barışı sağlayan güzel ahlakın hakimiyeti  sağlamasıdır. Kurana ters olmayan insan fıtratına iyi gelen her güzel şey sünnettir. Aslında bunların her biri kullar üzerine Allah’ın yapınız dediği emirlerdir. Allah Resulünün örnekliği de bu emirlerin en nazik, güzel ve insana yakışır biçimde yerine getirilmesindeki sanatkârlığıdır. Kırmadan, dökmeden, üzmeden, bağırıp çağırmadan, bu emirleri uygulamadaki sanatı… Yukarda sayılan resulün sünnetleri günümüze kadar toplumların anlayışı çerçevesinde çoğu zaman yok sayılmış, yada değişikliklere uğramış olmasına rağmen günümüze kadar  nesilden nesile yaşayarak gelen sahih nebevi sünneti de elbette göz ardı etmemiz gerekir. Bunlardan en önemlileri beş vakit namaz ve bunların rekatlarıdır.  Fırkalara bölünmüş İslam aleminde akşam namazı her yerde üç rekattır. Namazın kılınma şekli, haç, kurban, abdest ibadetlerinin uygulamasında çok farklılık yoktur.
Kısaca Allah resulü insanlığa Allah ın mesajını getirip hayat haline dönüştürmemizi istemiş bu konuda da bize insan olarak örnek olmuştur.  Alimlerimizden, ibni Haldun  konuya yönelik O bize tıp öğretmeye değil din öğretmeye geldi diyerek onun beşeri yönü ile görev alanını bir birine karıştırmamak gerektiğine işaret etmiştir.  Geçmişten günümüze aşırı duygu yoğunluğu yada  bir takım oluşumlara meydan açmak adına Allah ile aldatma yapıldığı gibi peygamber ile de aldatmanın temellerinin atılması maalesef ki ikinci ve üçüncü asırda atıldığından, o günkü yalanlar bugünün dini haline dönüşmüş durumdadır.. Peygambere atfedilen  mucizeleri dilinden düşürmeyip, akait konusu haline getirenlere baktığınızda kendini idare edemeyenlerin dünyayı yönettiği iddiaları ile karşılaşırsınız. Bunlar  hayallerindeki peygamber algısı üzerinden kendilerine meşruiyet alanı açmakta,  ona atfettikleri  güç kudret ve yetkilerin kendilerinde de olduğu iddiaları ile cahil toplumu yandaş olmaya çağırdıklarını görmekteyiz.! Bu tür yaklaşımlar sonucu, Kuran dışı sünnet algısı İslam toplumlarında öylesi komediler yaşatmaktadır ki, insan ne ağlayacağını ne de güleceğini biliyor! böylesi bir peygamberin bugünkü ümmetinden bir kesit;  halen Afganistanda tuvaletlerde kovalara taş koyarlar. İnsanlar onlarla silinir temizlenmeye çalışır. Cami avlusunda ki ağaçlarda asılı onlarca misvak var, herkes aynı misvakla dişini temizlemek durumundadır.  Nedeni, sünnet olduğu için!. Bunu yapmayanlara kötü gözle bakılır. Bu kafanın geldiği nokta kardeş ve kabile kavgaları.!  İslam; özden yani esas değerlerinden uzaklaştırılıp şekle büründüğünde toplum hiçbir medeniyet üretemediği gibi, dinin aslından ziyade hurafeleri din diye yaşar, cehalet, yobazlık, fakirlik ve sefaletten asla kurtulamaz. Bu hakikati görmeyen, anlamayan, anlamak istemeyen, kendi kafasındaki gerçek dışında, her şeyi reddeden, farklı olanları tekfir eden, saldıran yok etmeye çalışan kafalar!  Ah bu kafalar!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder